Ben anime izlediğini bilmeden anime izlemeye başlayanlardanım. Belki de sizler de benim gibi, çizgi filmlerle anime arasındaki o ince çizgiyi umursamayarak, bir bakmışsınız Yu-Gi-Oh’un büyülü dünyasında kaybolmuşsunuz. Ne de olsa senelerce “Bu bir çizgi film, değil mi?” diye düşünerek izlediğimiz onca müthiş yapım var. Ama gelin görün ki, benim gibi insanların bu yolculukta kaybolmasına sebep olan isimlerden biri de, geçtiğimiz ay kaybettiğimiz Kazuki Takahashi. Kendisi, esasen 80’lerin başında manga çizmeye başlamış. Ama öyle aman aman bir şöhret elde etmesi 1996’da Yu-Gi-Oh ile mümkün olmuş. Bakalım neler neler var bu küçücük dünyada…
Takahashi, aslında işe korku türünde bir manga yazma düşüncesiyle başlıyor. Ama gördüğünüz gibi, manga denilince akla gelen ilk isimlerden biri haline geliyor. Yu-Gi-Oh’un mangasının bazı bölümlerinde ve hatta animede, bu korku esintilerini görmek mümkün. Ancak zamanla, Takahashi’nin aklı oyunlara kaymaya başlıyor. Oyun, oyun dedikleri de burada devreye giriyor! Manganın ön sözlerinde, Yu-Gi-Oh’un yaratılış sürecinden bahsediyor; o dönemde dövüş üzerine mangaların çoğunlukta olduğu bir ortamda, dövüşün kimsenin birbirine vurmadan gerçekleştiği bir sistem çıkarmak çok da sıradan bir fikir değil. Bu büyülü kart oyunları aslında çocukların birbirine güven işini o kadar eğlenceli bir hale getiriyor ki, herkes bu maceranın bir parçası olmak istiyor.
maVİ GÖZLÜ BEYAZ EJD – Pardon, pardon… Evet, Yu-Gi-Oh Weekly Shonen Jump’ta ilk yayınlandığında, Takahashi’nin aklında bu büyülü kart oyununu manganın bu denli büyük bir parçası haline getirmek yoktu; ya da bu kart oyununun ne kadar ilgi çekeceğine dair bir fikri dahi yoktu! Gerçekten sadece kendi gücüne inanmanın ve arkadaşlarına güvenmenin önemine vurgu yapmak istemiş. Bir tür kendine güven aşılaması, değil mi? Manganın içeriği belki biraz daha aksiyon dolu, ama Yugi ve arkadaşları gene de birbirlerine güvenerek günü kurtarmaya çalışıyorlar. Böylece her bölüm, bir nevi arkadaşlık ve dayanışma dersine dönüşüyor. İşte bu yüzden, Takahashi’nin yaratma amacından çok da saptığını söyleyemeyiz.
Shiba-Warrior Taro! Savunma pozisyonunda!! Kazuki Takahashi’nin oyunlara olan sevgisi ve bunun yanı sıra FRP (fantasy role-playing) oyunlarına olan ilgisi, bize sadece eğlenceli bir manga sunmakla kalmadı; ayrıca insanları bir araya getiren bir olay yarattı. Onun eserleri, kartlarını kapıştırmak ve rakipleri alt etmek için bir araya gelen insanları masaların etrafına toplamayı başardı. 2004’te Shonen Jump’ta yayınlanan bir söyleşisinde yüz yüze iletişimin ne kadar önemli olduğunu tekrar vurguluyor. Hani o bilgisayar oyunları var ya, onlar ne kadar eğlenceli olursa olsun, yüz yüze oynanan bir oyunun tadı bir başka! Düşünsenize, dünya genelinde Yu-Gi-Oh oynamak için bir araya gelen insan sayısını; bu durum takdir edilesi bir şey! Eminim ki, Takahashi bu kalabalıkları görünce oldukça mutlu olmuştur.
Sonuç olarak, hepimizin kendi Millenium Puzzle’ımızı çözüp, Takahashi’nin içimizde olduğuna inandığı o gücü açığa çıkarmak için beklediğimiz bir gerçek. Haydi, şimdi kartlarınızı kapın ve çizgi film ile anime arasında kaybolmanın mutluluğunu yaşayın! Biz de Yugi ve arkadaşları gibi bir maceraya atılalım, belki bu sefer kazanabiliriz!