King’s Bounty II: Savaş ve Keşif Arasında Derin Bir Yolculuk

Krallığın zenginlikleri ve savaşların tuzakları arasında kaybolmuşsan, King’s Bounty II tam sana göre! Dikkat, prensesi kurtarmak için kayıplar kaçınılmaz!

admin

90’lı yıllardaki o nostaljik King’s Bounty’yi bir köşeye atıp; King’s Bounty: The Legend ile 2008 yılında başlayan, sonrasında 2014’e kadar birçok yeni oyun ve genişleme paketiyle karşımıza çıkan bu efsane, gerçekten de Heroes severlerin yüzünü güldürmeyi başarmış! O dönemde ne yapalım, herkes birbirinin peşinden koşuyordu. Fakat King’s Bounty serisi, onlarla birlikte anılırken aslında çok temel bir farkı bold bir şekilde ortaya koyuyor; ana harita oynanışı tamamen izometrik RYO, yani rol yapma oyunu yapısındaydı. Evet, eski kafalı olduğumuzu düşünmeyin ama burada hazine avına çıkmak, görev almak ve gerçek zamanlı bir macera yaşamak için oraya buraya koşturuyordunuz. Ancak savaşlara girdiğinizde yavaş yavaş tabanlı stratejiye dönüşüyordunuz ki işte işler o noktada karışıyordu.

King’s Bounty II ile buluşmamda ilk dikkatimi çeken konu, bu oyunda artık kameranın izometrik olmamasıydı. Evet, sevgili oyuncular, artık üçüncü şahıs bakış açısıyla öyle bir koşturmaca var ki, kendinizi sanki Dragon Age veya benzer bir oyunun içindeymiş gibi hissediyorsunuz. Hızla sağa sola koştururken, zırhlarımızı parlatıp misafirlikte olan halkla muhabbet ediyoruz. Hatta gözümüzü çalı çırpının arasına dikip hazine aramaktan kendimizi alıkoyamayız ki o çalımlar sayesinde belki de bir hazine bulup, ona göre bir strateji geliştirebiliriz. Tabii, o çağ dışı karakter modellemeleri hariç! Ancak şunu belirtmekte fayda var; şahsen oyun dünyası pek de fena değil. Gerçekten de güzel bir atmosfer yaratılmış. Hikâye idare eder, yazım öyle de böyle derken, seslendirmeleri başarılı buldum ki görevler bolca mevcut. Keşfetseniz de keyif alırdınız, ama maalesef karakterin yürüme hızı beni biraz deli etmeye başladı, kabul edelim ki. Yavaş yavaş yürümek, beni biraz da gerdi. Henüz beta seviyesinde olduğumuz için belki bu sorunu çözüme kavuştururlar.

Ordumuz cebe sığar! Savaşlar bu oyunda 5 birliği seçebildiğiniz bir yapıdaydı. Önceki King’s Bounty oyunlarındaki gibi binlerce birimli birlikler ille de yok, anlaşılan o ki bu sefer işte daha da sınırlı bir yapıyla karşı karşıyayız. Ama işin aslı, bu sefer çok daha yaratıcı bir sistem var. Savaş öncesinde, cebinize koyduğunuz sınırsız birimle oynamak mümkün. Rakip birliklerinizi görebildiğiniz için, o anki duruma göre şımarık bir şekilde bir beşli oluşturmanız mümkün. Yani savaş alanında karşınıza çıkan her hamleyi değerlendirebiliyorsunuz. Biliyorum, üstü kapalı bir strateji gözüyle bakıyorum ama bence savaşların en çekici yanı, her birliğin farklı yeteneklerinin olması. Bir de savaş alanındaki değişken zemin, okçularınızın işini zorlaştırabiliyor, engebeli bir alanda savaşmak da ayrı bir zevk! Bu savaşlardan bir tanesi, strateji kabınla dördüncü kuşaktan itibaren bir şeyler katacağını düşündürüyor.

Dördün ikisi nedir? Oyunla ilgili beni en çok çeken özelliklerden biri de, verdiğiniz kararlarla 4 farklı mantaliteden 2’sine kayabilmeniz. Bu mantaliteler, Düzen ve Anarşi / Güç ve İncelik arasında gidip gelmenizi sağlıyor. Mesela, diyelim ki ortada süper gerekli bir eşyaya ihtiyaç duydunuz. Seçenekleriniz; ya adamı döverek onu almak, bu durumda Güç puanı kazanmak, ya da patrona gidip “Anlat bakayım, bunu bana verirsen seninle bir kahve içerim” diyerek elde etmek (ve böylece İncelik puanı kazanmak). Bir de unutmayın ki, ilerledikçe bu mantalitelere yakın karakterlerin diğer tarafta aralarına katılmamalarına dair bir sistem mevcut. Bu noktada, bu dört mantaliteye bağlı olarak savaşlarda kullanılacak birlikler de özelleştiriliyor. Yani, diğer mantalitelerden biriyle aynı safta savaşırsanız performansları düşer. Ah, ne kadar derin bir sistem! Gerçekten düşünülmüş, her şey birbirine bağlı gibi.

Önceki King’s Bounty oyunları efsaneydi ama burada önemli bir şikâyetim vardı; bıktırıcı şekilde tekrar eden savaşlar odak noktasıydı. Sayısız aynı tür savaşa daldığınızda, hem bünye yoruluyor hem de savaşların sıklığı olmuş, olunca gözüm dönecekmiş gibi hissediyordum! Oyunun şu anki betaversiyonu ise, tam tersi bir durumla karşı karşıyayım; savaşlar oldukça eğlenceli ancak miktarları noktalamış! Oyun süremin çoğunluğu keşfif ve diyaloglarla noktalı, diyaloglar neyse de, keşif kısmının temposunun düşük olması beni tatmin edemedi. Hikâye ilerlemeye çalıştım, liderlik özelliğimi geliştireyim dedim ama saatlerce oynamama rağmen bu hedeflere ulaşamadım. Bir tür moral bozukluğu yaşadım kesinlikle. Belki oyun çıktığında keşif kısmı daha bir hırslı ve ittifaklar da bir iki katına çıkartılabilir. O zaman daha tatlı olur gibime geliyor, haklı mıyım, daha fazla savaş termosu mı çıkacak!

İlgili Gönderiler

Exit mobile version