Life of Delta: Kıyamet Sonrası Bir Macerada Robotların Dünyası

Kıyamet sonrası dünyada geçen bu macerada, Delta’nın hayatını keşfedin ve robotların hayatta kalma mücadelesine tanık olun.

admin

Point and click adventure türüne olan tutkumdan ötürü, bu türle bağlantılı olarak bazı yayıncıların isimleri beni her zaman heyecanlandırmıştır. Burada, dönemin en büyük isimlerini kastetmiyorum; Daedalic Entertainment, Wadjet Eye Games ve Application Systems Heidelberg gibi günümüzde bu türün bayrağını taşıyan firmalardan bahsediyorum. Bu yayıncılar yalnızca bağımsız geliştiricilere destek sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda bizlere oldukça orijinal konseptlere sahip oyunlar sunuyorlar. Örneğin, Candle, Unforeseen Incidents ve Primordia gibi yapımlar aklıma geliyor. Bu nedenle, kapak resminde “A Point and Click Adventure” ifadesi bulunan Life of Delta’ya karşı duyduğum heyecanı gizleyemedim.

Life of Delta, kıyamet sonrası bir dünyada, Japonya’da geçiyor. Bu evrende, insanoğlunun soyu neredeyse tükenmiş ve yerini bakım robotlarına bırakmış. Elbette bu noktaya ulaşan savaşların bıraktığı nükleer serpintiler, robotları da etkilemiş. Birçok robot ya paslanmış ya da işlevlerini yerine getirememekte; bunun yanı sıra, mutant hayvanlar da ortaya çıkmış. Kısacası, burası pek de huzurlu bir dünya değil; içerisinde kötü niyetli robotlar ve kertenkeleler gibi tehditler barındırıyor.

Oyunda, Delta adında sevimli bir bakım robotunu yönlendiriyoruz. Delta, ömrünün sonuna geldiğinde asidin içine atılıyor ve bu sırada bir başka robot olan Joe tarafından kurtarılıyor. Ancak, bu kurtuluş bir suç teşkil ediyor; Joe, gergedanlar tarafından yakalanıyor ve Delta, onu kurtarmak için büyük bir maceraya atılıyor. Delta, daha önce hiç gitmediği yerlere gidecek ve çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalacak.

Oyunu ilk başlattığımda, “Bu grafikler ne kadar güzel!” diye düşündüm. Hatta arkamda oturan Bahar da hemen “Bunu oynamak istiyorum!” dedi, daha oyunun içeriği hakkında bir şey bilmeden. İlk sahnelerin grafik tarzı o kadar etkileyici ki, Life of Delta’ya gerçekten tebrik ediyorum; oyun, grafiksel anlamda 1-0 önde başlıyor. Oyundaki her ekran, özenle ve zarif bir şekilde tasarlanmış. Ben böyle el çizimi grafiklere düşkünüm, geliştiriciler burada harika bir iş çıkarmış.

Life of Delta’nın bulmacalarının çoğu, bu türdeki favori mini bulmaca türlerinden oluşuyor. Her bir bulmacanın kendine özgü mekanikleri var ve oyun size açıkça “şunu yapmalısın” demiyor, mantığı çözmenizi bekliyor. Bu nedenle, bazı bulmacalar oldukça zorlayıcı ve dikkatli düşünmenizi gerektiriyor. Örneğin, bir parçayı belirli bir yere yerleştirdiğinizde etrafta ışıklar yanıp sönüyorsa, bu ipuçlarını takip etmek gerekiyor. Oyunda doğrudan bir ipucu sistemi veya mini bulmaca geçişi bulunmaması bazı oyuncular için zorlu bir durum olabilir, ancak eski oyunları oynadığımız dönemdeki gibi, takıldığımız noktalarda sabırlı olmak gerekiyor. Belki günlerce kafa patlatarak geçirdiğimiz zamanların tadı bu sabırda saklıdır.

Oyundaki ana hedefimiz Megacity adındaki şehre ulaşmak. Bunun için öncelikle çalışmayan bir uçağı tamir etmemiz gerekiyor, böylece ihtiyacımız olan parçaları bulmak için çeşitli robotlara yardımcı olmamız lazım. Bazı görevler arasında iksir karıştırmak veya bir ineğin kusmasına yardım etmek gibi ilginç görevler de mevcut. Megacity’e gittiğimizde, daha önce bahsedilen kertenkele adamlarla karşılaşıyoruz. Bazılarını saf dışı bırakırken, kimilerinden gizlice kaçıyoruz.

Life of Delta, performans sorunları yaşamadan akıcı bir oyun deneyimi sunuyor. Düşük özellikli makinelerde bile rahatlıkla oynanabilir. Ancak, çözünürlük seçeneklerinin maksimum 1920×1080 olması ve 2K desteğinin olmaması beni hayal kırıklığına uğrattı. Bu nedenle, oyunu tam ekran oynamak yerine pencerede tercih ettim.

Bu tür oyunlarda benim için önemli olan, karakterlerin kendilerine ait dillerle iletişim kurmasıdır. Life of Delta, robotların birbiriyle bu şekilde konuşmasıyla kimliğini daha otantik hale getiriyor. Ancak, bu dilin yanında İngilizce cümleler de yer alıyor ki, bu da bazen önemli ipuçlarını kaçırmamak adına dikkatli olmayı gerektiriyor. Neyse ki, tüm diyalogların kaydı tutuluyor, böylece “Ne yapacaktım?” dediğinizde, hem görev günlüğü hem de diyalog geçmişi sizi yönlendirebiliyor.

Ancak, oyunda bazı eksiklikler de dikkatimden kaçmadı. Delta’nın yürüme hızı yavaş, hızlı hareket etmek veya çift tıklamayla koşmak mümkün değil. Ayrıca, envanterden sürüklenen eşyaların ekranda kullanılacağı yerlerde hotspot görünmemesi, hangi eşyanın nerede kullanılacağını anlamayı zorlaştırıyor. Bazı ilerleme engelleyici hatalarla karşılaştım ki, bunların oyun test aşamasında gözden kaçmamış olması gerekirdi. Hurdalıkta bulduğunuz bir kutudaki pili alıp, yanlışlıkla bir gameboy’un üzerine bıraktığınızda pil kayboluyor. Gameboy’u hareket ettiremeyeceğiniz için pili almak oldukça zorlaşıyor. Bu yazıları yazmadan önce oyunun çıkış versiyonunu bekledim, ancak sorunların devam ettiğini gördüm. Bu nedenle, ilerlemenizi güvence altına almak için sık sık kaydetmenizi öneririm.

Yukarıda bahsettiğim sorunlar olmasaydı, Life of Delta’ya daha yüksek bir puan verebilirdim. Çünkü gerçekten keyif alarak oynadım. Umarım bu sorunlar rapor edildikçe (ki ben de edeceğim) düzeltilir ve oyun, ilk yamanın ardından sorunsuz bir deneyim sunar.

İlgili Gönderiler

Exit mobile version