Little Misfortune: Talihsizlik ve Macera

Little Misfortune, talihsizlik ve macera dolu bir yolculuğa davet ediyor. Hayatın zorluklarıyla yüzleşirken eğlenceli anlar keşfedin.

admin

Sizi Ramirez Hernandez ile tanıştırayım. Nam-ı diğer Bayan Misfortune, yani Talihsizlik. Kendisi daha yalnızca 8 yaşında ama yaşının çok ötesinde bir zeka ve anlayışa sahip. Aile hayatı pek huzurlu değil; annesi ve babası sürekli kavga ediyor, hatta bir noktada babası Misfortune’a şiddet bile uygulamış. Odasındaki oyuncak olarak kullandığı taş, babasının kafasına attığı taş mesela. Annesi huzuru içkide arıyor, Misfortune ise odasında kendisine bir güvenli alan yaratmış, yatağının altında. Burada, onun en yakın arkadaşı olan oyuncak ayısı Bubby, onu tehlikelerden koruyor; mesela dolabındaki canavarlardan. Yine de Misfortune, mutlu bir çocuk; en sevdiği eşyalarından biri de sim tozu. Sim tozunun mutluluk saçtığına inanıyor zaten.

Bir gün, Misfortune odasında oyun oynarken bir ses duyuyor; Bay Ses. Bu ses, onu bir oyuna davet ediyor ve oyunun mükafatı ise Sonsuz Mutluluk. Misfortune’un ilgisi hemen çekiliyor, çünkü Sonsuz Mutluluğu kim istemez ki? Ancak, bu hediyeyi kendisi için değil, annesi için istiyor. Fakat Bay Ses, Misfortune’dan önce bizimle konuşuyor: “Oyunuma hoş geldiniz” diyor, “tek yapmanız gereken sonuna kadar oynamak; ödüllendirileceksiniz.” Dördüncü duvarı da yıkarak, Misfortune’un dikkatini çeken bir cümle kuruyor: “Üzücü olan kısım, bugünün Misfortune’un öleceği gün olması.” Zaten Misfortune’un dikkatini çeken de bu cümle oluyor, çünkü o da bunu bizimle aynı anda duyuyor. Ama Bay Ses, bu ölüm muhabbetini inkar ediyor; “Kim dedi canım, biri ölecek diye?” şeklinde çeviriyor olayı.

Ha, bir de tilki Benjamin var, onu unuttum. Misfortune bir sabah camdan bakarken bir tilki görüyor ve ona aşık oluyor. Çocuk aklı işte! Günlüğüne Benjamin’in resimlerini çiziyor, mavi gözlerinden bahsediyor ve kim bilir, paticiklerinin ne kadar yumuşak olduğunu hayal ediyor. Ancak Bay Ses, nedense bu tilkiden hoşlanmıyor ve onun kötü bir karakter olduğunu söylüyor. Hatta ilerleyen bölümlerde, Misfortune ile tilkinin arasını bozmaya çalışıyor.

Benjamin kim? Hangi boyuttan geliyor? Bay Ses’in amacı ne? Neden dördüncü duvarı yıkıyor, hem bizimle hem de Misfortune ile konuşabiliyor? Sonsuz Mutluluğa ulaşabilecek miyiz? Little Misfortune, işte bu soruların cevaplarını bulmak için çıktığımız bir macera, ya da Bay Ses’in deyimiyle ‘onun bir oyunu’.

Little Misfortune, ilk olarak Fran Bow gibi harika bir adventure oyunu ile karşımıza çıkan Killmonday Games’in ikinci oyunu. Oyunun büyük ölçüde Isac ve Natalia Martinsson çifti tarafından hazırlandığını söyleyebilirim. Oyunun çizimlerinden, animasyonlarına, seslendirmelerinden hikayesine kadar neredeyse her şeyin altında Natalia’nın imzası var; kocası Isac ise başta programlama olmak üzere hikaye ve oynanışın çoğu yönünden sorumlu. Seslendirme kısmında ise, ufaklığı Natalia seslendirmiş ve onun aksanı da bu nedenle oldukça etkileyici.

Little Misfortune, Fran Bow ile aynı evrende geçiyor; bu, yapımcılar tarafından daha önce açıklanmıştı. Ancak bunun asıl kanıtını oyunun ileriki kısımlarında Benjamin’in günlüğünü okuduğumuzda anlıyoruz. Oyunun sonunda ise Fran Bow‘dan tanıdığımız karakterleri görmek, bizleri ayrı bir mutluluğa boğuyor. Fakat şunu belirtmeliyim ki, Little Misfortune, Fran Bow’un devamı değil, hatta gerçek bir adventure oyunu da değil. Hatta nasıl ifade etsem, oyun demeye de bin şahit lazım 🙂 Little Misfortune, bir interaktif hikaye anlatımı. Oyuncunun çok az şeye müdahale ettiği, fazla oynanış sunmayan türden oyunları biliyorsunuz ya, Little Misfortune bunu daha da ileri taşımış.

Tek yaptığımız, yerine göre sağa, yerine göre sola ilerlemek ve ekranda işaretlenen şeylerin önünde düğmeye basmak. Ne bir envanter var, ne bir bulmaca. Bunun yerine karar verme anları var ve bu kararların bazıları oyunun gidişatını etkiliyor. Bazen yeni bir ara sahne ile karşılaşıyoruz, bazen oyunun ilerleyişinde en başta yaptığımız bir şeyin sonucunu görüyoruz. Ancak bu kararların hiçbiri oyunun sonunu değiştirmiyor. Karşınıza çıkan iki seçenekten hangisini seçerseniz seçin, oyunun tek bir sonu var. Hatta tek bir sonu var diyerek hata yapmış olabilirim; çünkü bir son var ve eğer 16 mutluluk anını yakaladıysanız, sim tozunuzla mutluluk saçmak için ekstra bir sahne de var. Bu ekstra sahne ise, bence önemli ve değerli, oyuna daha “tamamlanmışlık” hissi kazandırıyor.

Peki, bu “oyun” olmayan oyunu neden oynamalısınız? Çünkü Misfortune çok tatlı! Böyle bir sebep yeterli olmayabilir ama onun o çok bilmiş diyalogları, Fran Bow‘dan aşina olduğumuz sürreal dünyayla birleşince, gerçekten sürükleyici ve sonunu merakla beklettiği bir deneyim sunuyor. Tabii bir de tüyleri diken diken eden sonundan bahsetmem gerekebilir ama bu konuyu geçiyorum. Grafik tarzının kendine haslığı da oynamak için bir sebep kabul edilebilir. Misfortune’un tam da o yaşta bir çocuktan beklenebilecek tarzda şeyleri gülmesi, ayıp kelimelerle eğlenmesi (Dickensroad kısmını defalarca dinleyip güldüm) ve bunlara şahit olmanın verdiği keyif de oldukça değerli. Ancak şu da var; oyunu oynamayıp izleseniz de aynı şeyleri yaşarsınız muhtemelen. Ama yine de oyundaki birçok karar anında “ben olsam diğer seçeneği seçerdim” demektense, o seçeneği seçmek için kontrolü elinde bulundurmak bence daha mantıklı.

Şimdi, siz aşağı bakmadan, ben size peşinen oyuna kaç verdiğimi söyleyeyim: 7.5Borderlands 3 kadar iyi mi, ona 8 vermiştiniz?” veya “Gears 5 8 alırken, bu nasıl 7.5 alır?” gibi sorular çıkacak. Fakat Little Misfortune gibi oyunları farklı türdeki oyunlarla kıyaslamak zaten abesle iştigal ama bu tür oyunları kendi içinde değerlendirdiğimizi hatırlatmak istedim. Bu türü seven, adventure oyunlarına ilgi duyan, interaktif hikayelerden hoşlanan, sürrealizmden hazeden, belki Fran Bow‘u oynayıp hayran kalan, absürt esprilerle eğlenen birisiyseniz, bu oyunu oynadığınızda muhtemelen sizin de kafanızda oluşturduğunuz not aşağı yukarı bu olacak. Killmonday Games gibi böylesine orijinal içerik üreten geliştiricilerin desteğe ihtiyacı var. Özellikle yukarıda saydığım kriterlere uyan oyuncuların bu güzel deneyimi kaçırmasını istemem. Eminim aksini düşünecek olanlara Misfortune’un vereceği cevap şu olurdu: “Yikes forever!” 🙂

İlgili Gönderiler

Exit mobile version