Live A Live: Klasik JRPG Deneyimini Yeniden Yaşamak
Live A Live ile klasik JRPG deneyimini yeniden yaşayın! Farklı zaman dilimlerinde geçen hikayeleri keşfedin ve savaşları stratejik olarak yönetin.
4 saat önce

Oyun tercihleri konusunda oldukça tuhaf bir yapım var, bunu kabul ediyorum. Bazı zamanlarda dünya çapında bilinen ve artık birçoğumuzun sıkıldığı, “özgün” olmadığını düşündüğümüz oyunlardan büyük bir zevk alıyorum. Diğer zamanlarda ise hâlâ Portal 2’nin özgünlüğünü referans alarak, neden onun gibi bir bulmaca-platform oyunu ortaya çıkmadığını sorguluyorum. Şu anki deneyimim, Live A Live ile benzer bir duruma işaret ediyor. Live A Live, 1994 yılında Square Enix (önceki adıyla SquareSoft) tarafından geliştirilen bir yapım. Bu oyun, geliştiricinin ileride Chrono Trigger gibi diğer klasik JRPG’lere imza atmasıyla dikkat çekti. Tıpkı Chrono Trigger gibi, kendine özgü ve orijinal bir konsepte sahip olan bu JRPG, HD-2D görsel tarzında yeniden yapıma giden yolda Batı’ya hiç gelmemişti. Eğer alternatif yollarla oynamadıysanız, bu oyunun adını sadece duymuş olmanız oldukça olası, benim gibi.
SIRA GELDİ! Oyunun konsepti dikkatimi çekti. Yedi farklı karakter, yedi ayrı zaman diliminde hikayelerini geliştiriyor. Tarih öncesi dönemden vahşi batıya, Çin İmparatorluğu’ndan uzak geleceğe kadar çeşitli konseptler ve bu konseptlere uygun karakterler sunuyor. Oyun, herhangi bir oynama sırası da belirlemiyor. Hikayelerin dilediğiniz yerinde çıkış yapabilir, başka bir karaktere geçip onu oynadıktan sonra geri dönebilirsiniz. Her bölüm, temel dövüş mekaniği ile birlikte kendine has mekanikler içeriyor. Örneğin, vahşi batı bölümündeki kasaba halkıyla beraber tuzaklar kurarak dolunay gecesi büyük savaş öncesinde yardım talep etmek veya tarihi öncesi karakterimiz Pogo’nun koku alma yeteneğiyle düşmanları tespit etmek gibi fırsatlar var. Her bölüm oldukça farklı mekaniklere sahip olmasının yanı sıra, savaş sistemi de yine orijinaline sadık kalmaya devam ediyor ve yıllar geçtikçe tazeliğini koruyor. Sıra tabanlı, 7×7 boyutunda bir alanda gerçekleşen çatışmalarda yeteneklerin herhangi bir kullanım sınırı bulunmamakta; ancak yine de karakter ve grubun konumu kritik önem taşıyor. Bazı karakterler, düz bazıları ise çapraz hedef alabiliyor. Ayrıca, alan hasarı veren saldırılar, hem düşmanlara hem de oyuncu grubuna zarar verebiliyor. Üstten bakıldığında basit gibi görünen bu mekanikler, oyunda ilerledikçe taktiksel derinlik kazandırıyor.
Her bölüm eşit şekilde tasarlanmış değil. Örneğin, tarih öncesi bölümü daha fazla oynanış ve savaş odaklı iken, uzak gelecek bölümü daha çok hikâye odaklı. Bölümlerin uzunlukları da oldukça değişken. Bazı bölümler 1-1.5 saatte tamamlanırken, bazıları ise 3-4 saati bulabiliyor. Vahşi Batı bölümünün temasını oldukça sevdiğimi belirtmek isterim; ancak dövüş kısımlarının azlığı ve sadece 1.5 saatte bitirilmesi beni hayal kırıklığına uğrattı. Bu yüzden bu konuya değinmek istedim, yeterince “Yee-Haw” yapamadım! BEN KİMİM?
Live A Live’ın senaryosu oldukça dikkat çekici; bu durumun en büyük nedeni, oyunun bölümlerini seçerken aklınızda beliren sorulardır: “Bunların hepsi nasıl birbirine bağlanacak?” Her karakterin başlangıçta birbirine ne kadar uzak ve bağımsız göründüğü gerçeği, her bölümü bitirdikçe ve benzerlikleri fark ettikçe, merakınızı kabartıyor. Spoiler vermeden, tüm karakterleri tanıyıp oyun süresince (yaklaşık 10-15 saat) ilerlediğinizde, hikayenin ikinci yarısına geçildiğinde büyük bir sürprizle karşılaşacağınızı söyleyebilirim; bu da 90’ların Square tarzında destansı anlar sunuyor. Oyun, anlatım tarzı bakımından her bölümü değiştiriyor. Özellikle tarih öncesi bölümde diyalog yok; sadece homurtular duyuyorsunuz ve gördüğünüz tek yazılı şey karakter isimleri. Diğer her şey, görsellerle ve karakterlerin tepkileriyle anlatılıyor. Live A Live, bu farklı anlatım tarzıyla bile etkileyici ve tatmin edici bir hikâye sunmayı başarıyor.
Farklı dönemlerde geçen bölümlerde pek çok ilham kaynağı barındırıyor. Vahşi Batı bölümünde 40’ler-50’ler dönemi Altın Çağ Western filmlerinin etkilerini, günümüz bölümündeki klasik şounen anime unsurlarını ya da uzak gelecek bölümündeki 2001: A Space Odyssey göndermelerini görmek oldukça hoş. Ancak, her iki yarı arasında dengesizlikler var. İlk yarıda 10-15 saat boyunca karakter hikayelerini oynarken, ikinci yarıda bir anda grind(işleme) yapma gereksinimi çıkıyor; bu, bazı oyuncular için tuhaf bir tercih olabilir. Benim için çatışmaların keyfi göz önüne alındığında grind yapmak büyük bir sorun olmuyor; ama bu dengesizlik bazı oyuncuların canını sıkabilir. Ayrıca, bazıları için SNES dönemine ait mizah anlayışının herkesle örtüşmeyebileceği de bir başka eleştiri konusu.
Çok fazla eksi olarak nitelendirebileceğim şey yok; ama Square Enix’in “HD-2D” adı verilen görsel tarzını ilk kez tecrübe ediyorum ve ne kadar beğendiğimi ifade etmekte kelimeler yetersiz kalıyor. NES/SNES dönemi JRPG’lerini bu tarzda görmek istiyorum. Oyunun sanat tasarımı, özünde bozulmadan günümüze uyarlanabiliyor. Umarım Square Enix, bu tarzda daha fazla yeniden yapım geliştirir; özellikle de Chrono Trigger’dan bahsediyorum. Yoko Shimomura’nın, Kingdom Hearts’ın tarihe damgasını vuran müziklerini yeniden yorumlayarak hikâye boyunca harika melodiler sunduğunu söylemek de gerekiyor. Vahşi Batı bölümündeki “Wanderer” şarkısından, Undertale’daki meşhur eser “Megalovania”nın ilham kaynağı olan “Megalomania” kadar her müzik ayrı bir başarı. Oyun için özel olarak yapılan seslendirmeler, müziğin yanında efsanevi olmasa da başarılı bir düzeyde kalıyor. YAŞAMAK NE GÜZEL ŞEY
JRPG dünyasına girişim pek de eski değil; ilk kez Persona 3 Portable oynayarak 2015 sonu 2016 başında bu oyuna daldım. O zamandan beri pek çok JRPG ile tanıştım. Ancak hiçbiri, Persona 3’ü ilk defa deneyimlemenin etkisini geçemedi. Lost Odyssey, Final Fantasy XI, Chrono Trigger ve Ys VIII gibi oyunlar aklımda kaldı. Bir süre daha bu listeye yeni bir ekleme olacağını düşünmemiştim. Ancak Live A Live’ın HD-2D yeniden yapımı beklentilerimin ötesine geçti. Bu oyunu oynamadan önce, sadece “bir başka klasik Square oyunu oynayacağım” düşüncesindeydim. Chrono Trigger ve Final Fantasy VI gibi efsaneleri deneyimlemişken, hâlâ 90’ların SquareSoft’unu nasıl bu kadar küçümseyebileceğimi bilemiyorum; belki cehaletimdi. Ancak Live A Live, daha önce bahsettiğim “Persona 3 etkisi” bırakan oyunlardan biri oldu.
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?