Millennia: Strateji Oyunlarında Yeni Bir Deneyim Arayışı
Millennia ile strateji oyunlarında yeni bir deneyim keşfedin. Taktiğinizi geliştirin, zeka oyunlarıyla dolu bir dünyaya adım atın!
20 saat önce
 
                      Strateji oyunları, özellikle de kapsamlı olanlar, diğer türlerden farklı bir özellik taşıyor. Örneğin, 2010’ların ikonik serileri olan Tomb Raider ve Uncharted kadar beğenildi mi? Cevap hayır. Yine de birçok kişi bu oyunları oynadı. Uncharted serisinde oyunun süresi genellikle 10-15 saat arasıdır; bu süre zarfında bitirip yeni bir oyuna geçilen bir süreç yaşanır. Fakat strateji oyunlarında durum pek öyle değil. Bir kez içine kapıldığınızda, saatlerin nasıl geçtiğini bile fark edemezsiniz. Dolayısıyla yeni bir oyuna şans vermek zorlaşabiliyor. Bununla birlikte, bazı strateji oyunları oyuncuları kendine çekme konusunda başarılı olabiliyor. Örneğin, Sim City’nin sona ermesiyle birlikte Cities Skylines’ın popülaritesinin artması gibi. Master of Orion’un ardından Galactic Civilizations, ardından Sins of the Solar Empire ve son olarak Stellaris geldi. Öte yandan Hearts of Iron ve Europa Universalis gibi başyapıtlar hâlâ popülerliğini koruyor. Total War serisini yerinden edecek bir oyun piyasaya sürülmüyor. Ve tabii ki Civilization, hala Civilization olma özelliğini sürdürüyor.

Yeni Civilization oyununun uzun süredir çıkmaması ve Civ VI’nın dikkat çekmeyen DLC politikası boşluğu, birkaç yıl önce Humankind tarafından değerlendirilmeye çalışıldı. Aslında, bu oyun kendi kitleini oluşturmayı başardı ancak Civilization’ın yerini almak için yeterli olamadı. Benzer bir talihsizlik, Millennia için de söz konusu. Oyunda etkileyici dokunuşlar var, kendi içinde çekici unsurları da barındırıyor; türün bağımlılık yaratan özelliklerini başarılı bir şekilde işlemesine rağmen, nihayetinde bu yeterli gelmiyor. 20-30 saatlik muazzam bir deneyim sunması etkileyici ama bu sonrasında düşündüğünüz tek şey “Acaba bir Civ oynasam mı?” oluyor.
Millennia, sandbox yapısı sayesinde özgür bir deneyim sunuyor. Game’i başlatırken, haritanın büyüklüğünü, kıtaların veya adaların varlığını ve toplamda kaç uygarlık olacağını belirliyoruz. Ardından, oynayacağımız uygarlığı ve rakipleri seçerek oyuna Taş Devri’nde başlıyoruz. Başlangıç seçenekleri oldukça kısıtlı. Fakat rahatsız edici olan, uygarlıklar arasındaki farklılıkların neredeyse hiç olmaması ve istediğiniz uygarlığın bonuslarını seçebilme imkânı. Civilization’da yer alan liderler ve farklı şehir tasarımları burada yok; bu da oynanış çeşitliliğini sınırlıyor. Millennia, bu çeşitliliği başka yönlerden arttırmaya çalışsa da, Osmanlı veya Aztek seçmeniz arasında anlamlı bir fark olmaması, oyunun ömrünü kısaltıyor.

Oyuna girdiğimizde, başlangıç savaşçılarımızı yollayarak yeni teknolojiler araştırmaya başlıyoruz. Keşif birliği ile daha hızlı alanları keşfederken, hem kendi şehrimizde hem de çevresindeki arazide çeşitli yapılar inşaa ediyoruz. Diğer fraksiyonlarla ilişkiler oluşturuyor, bu süreçte savaşa ya da diplomasiye yöneliyor, topraklarımızı genişletiyoruz. Zaman, bu döngü içinde kayboluyor ve 4x strateji oyunlarının bağımlılık yapan doğası, Millennia’da da gözlemleniyor. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamak ve oyundan ayrılamamak, oyunun başlıca cazibelerinden biri.
Tarih akışının etkileyici dönüşümler de dikkat çekiyor. Oyuna Taş Devri ile başlıyoruz ve Tunç Çağı’na geçiyoruz. Ancak durum, ocağa göre farklılaşabiliyor. Normalde Tunç Çağı’ndan sonrasında Demir Çağı’na geçilirken, doğa harikaları keşfedilmişse Kahramanlar Çağı’na, kanlı mücadeleler sonucunda Kan Çağı’na geçebiliyoruz. İlerleyen dönemlerde Roket, Ütopya veya Distopya Çağı’na geçiş de gerçekleşebiliyor. Bu çağların sunmuş olduğu farklı teknolojiler ve avantajlar, oyunun dinamiğini zenginleştiriyor. Ancak hangi çağa geçmiş olduğunuzun oyun üzerindeki etkisi sınırlı kalabiliyor.

Ulusal ruhlar (National Spirits) mekaniği, deneyime heyecan katıyor. Oyunda yaptıkça Keşif, Askeri, Mühendislik puanları kazanıyorsunuz ve bu puanlarla ulusal yönelimlerinizi oluşturuyorsunuz. Askeri odaklı bir uluslararası strateji oluşturmanın yanı sıra, farklı bonuslar ile değişik birimlerin de kapısını açabilirsiniz. Bu kişiselleştirme, oyunun tadını artıran unsurlardan biri.
Bir başka dikkat çekici özellik ise üretim hatları. Şehrin etrafında bulunan buğday tarlası kurduktan sonra, değirmen ve fırın gibi yapılar inşaa ederek, çift yönlü üretim yapabiliyorsunuz. Ancak bu sistem, zamanla karmaşık hale gelebiliyor; üretim için gerekli olan enerji gibi kaynakların dışarıda bulunması gerekliliği, yönetim süreçlerini zor hale getiriyor. Özellikle, büyük bir şehrin etrafındaki altıgenlerin nasıl yönetileceği, zamanla karmaşık bir hal alıyor.

Ayrıca, Millennia’nın görsel olarak hoş bir deneyim sunmadığı da vurgulanması gereken bir konu. Civ VI ve Humankind gibi oyunlarla kıyaslandığında, Millennia’nın teknik ve estetik açıdan yetersiz kaldığı düşünülebilir. Arayüz tasarımı oldukça basit, savaş dinamikleri ise çağ dışı bir görüntü sunuyor. Oyun oynarken göz zevkinizi okşayan unsurlara sahip olmak oldukça önemli.
Olumsuz tarafları ön plana çıkmış gibi dursa da, uzun saatlerimi Millennia’ya ayırdığım için kesinlikle pişman değilim. Sonuçta, 20-30 saatlik bir oyun deneyimi için çok da fazla olmayan bir fiyatı olan böyle bir oyunda keyif almak, önemli bir başarıdır. Eğer Civilization oynamadıysanız, öncelikle onu denemenizi öneririm; çünkü Civilization, çok daha tatmin edici bir deneyim sunuyor. Fakat eğer Civ oynamış ve değişik bir tat arıyorsanız, belki Millennia ilginizi çekebilir. Ancak daha kalıcı bir değişim arıyorsanız, bu oyun o beklentiyi karşılamayabilir. Gelecekteki DLC’lerle birlikte Paradox’un geliştirmeleri muhtemel; belki ileride durum değişir.

 
                
        
           
                     
                     
                     
                    
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?