Ori and the Will of the Wisps: Bir Metroidvania Deneyimi
2015 yılında, Ori and the Blind Forest’ı ilk deneyimlediğim zamanı hatırlıyorum. O zamanlar sadece Xbox One’ım vardı ve Sunset Overdrive ile birlikte oldukça fazlasıyla oyun oynadığım bir dönem geçiriyordum. Daha önce hiç Metroidvania türünde bir oyun oynamamıştım; evet, Metroid ve Castlevania serilerini duymuştum ama o oyunları oynayabileceğim bir platforma sahip değildim. Ori, benim için bu türdeki ilk oyunumdu ve bitirdikten sonra Metroidvania, favori oyun türlerimden biri haline geldi. Peki, bu oyunda beni bu kadar etkileyen neydi? Dürüst olmak gerekirse, her şeyiyle beni tatmin etti. Oynanışı son derece akıcıydı, görsellik açısından sade ama bir o kadar da büyüleyiciydi, müzikleri ise harikaydı. Tek sıkıntım, oyunu %100 bitirmek istememe rağmen %97’de kalmam oldu; bu durum da bölüm tasarımından kaynaklanıyordu. Ancak bu oyunda bu eksikliği telafi ettim, bu yüzden incelemenin gelmesi biraz zaman aldı 🙂
Işık Kaybolurken Ardından Tepelerin…
Will of the Wisps’in hikayesine giriş yaparak başlamak istiyorum. İlk oyuna olan hayranlığım ve yıllardır beklediğim ikinci oyunun nasıl bir devam olacağı hakkında pek bir fikrim yoktu. Evet, ilk oyunun sonunda ikinci oyunun başına dair bir ipucu verilmişti ama bunu “tam oyun” haline nasıl getirebileceklerine dair en ufak bir öngörüm yoktu. Ancak Moon Studios, bu konuda gerçekten iyi bir iş çıkarmış. İlk oyundaki “Anne – Çocuk” ilişkisi temalı hikaye, bu yeni oyunda aile ve arkadaşlık bağlarının yanı sıra dışlanmışlık ve farklı olma temalarını da işliyor. Spoiler vermeden, Moon Studios’un yine diyalog olmadan, sadece müzik ve karakterlerin tepkileri aracılığıyla duygusal anlar yaratmayı başardığını söyleyebilirim. Ağlamasanız bile gözlerinizin dolması garanti, çünkü Ori oyunlarından artık bu tarz duygusal anlar bekliyoruz.
Oyun mekaniksel anlamda da ilk oyunun üzerine bolca yenilik eklemiş. Blind Forest’ta bulunan mekaniklerin yanı sıra yeni yetenekler, karakter özellikleri ve gelişim yolları sunulmuş. Bazı temel yetenekleri açtıktan sonra, oyunu isterseniz sadece belirli yeteneklerle, isterseniz de tüm yetenekleri kullanarak bitirebilme özgürlüğüne sahipsiniz. Etrafta bulabileceğiniz yeni karakter özellikleri, oynanış şeklinizi tamamen değiştirebiliyor ya da kendi tarzınıza göre şekillendirebiliyorsunuz. Bazı özellikler gerçekten işe yararken, bazıları “Bunu neden kullanayım ki?” dedirtebilecek türden. Örneğin, yeteneklerin enerji puanı kullanımını azaltan bir özellik var, fakat bu özellik düşmanlardan aldığınız hasarı artırıyor. Ben bu yeteneği hiç kullanmadım; onun yerine, tüm enerji çekirdeklerini bulup enerji puanımı maksimum seviyeye ulaştırmayı tercih ettim. İlk oyundaki üç yetenek ağaçlı geliştirme yoluna çok alıştığımdan, bu yeni ve seçeneklerle dolu mantık başlangıçta gözümü korkutmuştu ama alışmam kısa sürdü.
Etrafta Yeni Yetenekler Bulmanın Keyfi
Bir Metroidvania’nın en önemli parçalarından biri olan keşif hissiyatından bahsetmeden geçemem. Will of the Wisps’in haritasını keşfetmek son derece zevkli. Her Metroidvania’da olduğu gibi, yeni yetenekler açtıkça daha önce gittiğiniz yerlere dönerek kaçırdığınız şeyleri keşfetme ihtiyacı doğuyor; yani backtracking yapmanız gerekiyor. Ancak, yeterli sayıda ışınlanma noktası bulunduğundan ve bu yeni yetenekleri kullanmak oldukça eğlenceli olduğundan, backtracking Will of the Wisps’te can sıkıcı olmuyor. Ayrıca, bu süreçte yan görevleri tamamlayabileceğiniz öğeleri de topluyorsunuz. Evet, yan görevler de mevcut; hatta şu anda buna biraz daha detaylı değinelim.
Yapılacak Çok Şey Var!
Will of the Wisps’in oynanış süresini uzatan en önemli unsurlardan biri, Moon Studios’un oyuna eklediği çeşitli içerikler. Yeterince uzun bir ana senaryo görevine sahip olmasının yanı sıra, Ruh Yarışları ve Ruh Tapınakları adında iki yeni mini oyun modu, “Bunun burada ne işi var?” dedirtecek yan görevler ve “Söylentiler” eklenmiş. Ruh Yarışları, ekstra Ruh Puanı toplamanızı sağlarken, tamamladığınız her Ruh Tapınağı dövüşünde de Ori için fazladan bir özellik slotu açabiliyorsunuz. Yan görevler ise, yine Ruh Puanı kazanmanızı sağlarken, oyunun evrenini ve karakterlerini daha iyi tanımanıza yardımcı oluyor. Söylentiler, oyunun haritasını normalde keşfetmeyecek olsanız bile keşfetmeye teşvik edici bir unsur olarak, benim için oldukça değerli bir ekleme oldu. Oyunlardaki bu tarz küçük ama oynanış kalitesini artıran unsurlar her zaman hoşuma gidiyor.
Niwen Ormanı Filarmoni Orkestrası Gururla Sunar…
Will of the Wisps’in Blind Forest’tan eksik kalmayan bir diğer yanı da müzikleri ve görselliği. Gareth Coker, tıpkı ilk oyunda olduğu gibi burada da muazzam bir iş çıkarmış müzik konusunda. Oyunun her bölgesinde, her ara sahne videosunda vermek istediği hisleri, diyalog ya da konuşma olmadan sadece müzikle hissetmek, Ori serisinin en güçlü yanlarından biri ve Will of the Wisps’te de bu durum değişmemiş. “A Shine Upon Inkwater Marsh” parçasını dinlerken bile tüylerim diken diken oluyor, abartmıyorum.
Görsellik açısından ise, Will of the Wisps, Blind Forest’tan geri kalmıyor; hatta belki de daha ileri bir seviyede. Hem karanlık hem de iç bunaltıcı renklerin yanı sıra, neşeli ve iç açıcı renkleri harika bir dengeyle kullanmışlar. Sanat tarzı kendine has bir şekilde tasarlanmış ve yıllar sonra bile “kötü yaşlanmış” diyemeyeceğimiz türden. Animasyonlar akıcı, ancak yeni yetenekler eklenmesi nedeniyle bazen ilk oyundan daha da akıcı göründüğünü düşünüyorum. Tabii ki, oyun herhangi bir bug ya da glitch içermediği sürece.
Ori’nin Karanlık Tarafı
Evet, şu an oyunun durumu oldukça güzel ama bu deneyimi olumsuz etkileyen en büyük sorun, oyun içindeki buglar ve glitchlerin fazlalığı maalesef. Toplamda 18 saatlik bir oyun süresi geçirdim ve karşılaştığım buglar ve glitchler, internette birçok oyuncunun başına geldiğini belirttiği hatalar. Oyunun ekranının aniden simsiyah olması, Ori’nin görünmez nesnelere tırmanması ya da çoğunluktan duyduğum ses cızırtıları/patlamaları gibi durumlar yaşadım. İlk iki hata sadece bir ya da iki kez oldu ama sesle ilgili sorun, oyunun başından sonuna kadar kısa sürelerle de olsa devam etti. SSD’ye kurulduğunda bu sorunların düzeldiği söyleniyor, ancak 5 yıl bekledikten sonra hâlâ böyle hatalarla karşılaşmak üzücü. Eğer sabırlıysanız, birkaç güncelleme sonrasında oyunu almanızı ve ideal tecrübeyi yaşamanızı öneririm. Şu anki hali “oynanmaz” seviyede değil; sonuçta yazının başında belirttiğim gibi oyunu %100 tamamlayarak bu incelemeyi yazıyorum. Ancak, tecrübenizi olumsuz etkilemesini istemiyorsanız, bir süre güncellemeleri beklemek daha iyi olur. Moon Studios zaten güncellemeler üzerinde çalıştıklarını belirtti, bu nedenle fazla beklemenize gerek kalmayabilir.
…Uyku Vakti Geldi Mokilerin
Ori and the Will of the Wisps’i ben tam anlamıyla 5 yıldır bekliyordum. Birçoğunuz için “şirin, hüzünlü ve güzel bir oyun”dan öteye gitmeyebilir, bu oldukça doğal. Ancak benim için, zamanında en sevdiğim oyun türlerinden biri olan Metroidvania ile tanıştıran ve yine o dönem Xbox One’ım olduğu için keyfimi artıran bir oyundu Blind Forest. 5 yıl boyunca benim için önemli bir yeri olan bir oyunun devamını bekledim ve karşılaştığım hataları bir kenara koyarsam, günün sonunda gerçekten de beklemeye değdi diyebilirim. Özellikle bu sefer oyunu %100 tamamlayabilmiş olmam, bu görüşümü daha da güçlendiriyor. Şimdi, Microsoft’un Moon Studios’u Xbox Game Studios ekibine katmak için satın almasını bekliyorum; çünkü inanılmaz yetenekli bir ekip ve Xbox Game Studios’un oyun kataloğuna daha kaliteli oyunlar ekleyebilirler. Bu kaçırılmaması gereken bir fırsat, yaz bunu bir kenara Microsoft 🙂