Geçen hafta, Electronic Arts’ın patronu Andrew Wilson, Dragon Age: The Veilguard’ın “servis oyunu olması halinde” daha fazla para kazanabileceğini söylediğinde, herkesin gözleri açıldı. Şimdi bu açıklamayı biraz “şeytanın avukatlığı” yaparak inceleyelim. Yani, bir oyunun sadece para kazanmak amacıyla hizmet vermesi gerektiği fikri, biraz tuhaf değil mi? Bu noktada, Andrew Wilson’a bir soru sormak gerekiyor: “Şayet bu oyun bir yemek tarifi olsaydı, “hizmet” vermek yerine şef köpekleriyle yarışır mıydı?” Tabii ki, bu durumda herkes kazanç peşinde koşarken eğlence ve yaratıcılığı unutur. Hadi gelin, biraz daha derine inelim.
Dragon Age’in yönetmeni Mike Laidlaw ise işin ciddiyetini anladı gibi görünüyor. Servis oyunu baskısı gelirse istifa edebileceğini ifade ettiğinde, sanki bir Star Wars filmindeki o unutulmaz “Ben Güçle birlikteyim” anını yaşıyor gibiydi. “Hayır, ben bir Jedi’ım! Bu yol benim yolum değil!” diye bağırıyor gibi. Kim bilir, belki de Laidlaw, “Yaşamın anlamı, bir işe hizmet etmek değildir” felsefesi peşinde koşuyor. Fakat bu tür bir duruş, yalnızca bir oyun yönetmeni için değil, aynı zamanda tüm oyun geliştiricileri için de gözle görülür bir cesaret. Çünkü çoğu zaman, finans departmanı yaratıcı ruhunu kırmaktan ve insanların tutkularını engellemeye çalışmaktan içten bir zevk alıyor gibi görünüyor.
Buna ek olarak, Hazelight’ın kurucusu ve bir çoğumuzun kalbinde taht kurmuş olan Joseph Fares, Laidlaw’a benzer görüşler bildirdi. Eurogamer ekibine verdiği demeçte, “Asla bir hizmet oyunu stüdyosu olmayacağız” diyerek, adeta tüm oyun dünyasına meydan okudu. Fares, servis oyunlarına inanmıyor; “hiçbir koşul altında” kabul etmeyeceklerini belirtiyor. Hani derler ya, “İnandığın yolda koş!” diye, Fares bu yolda koşan koşucu gibi görünüyor.
Fares’in dediği gibi, “Bence servis oyunları doğru bir rota değil.” Bu arada, biz de kendimize bir soru soralım: Gerçekten sadece mutluluğu ve yaratıcılığı göz ardı ederek nasıl bir sonuç alabiliriz? Yaşam çok kısa! Yaratıcılığımızı bir kenara koyup, yalnızca maddi kazanca odaklanmak, sanatın ruhunu öldürmek değil midir? Belki de bir gün servis oyunları peşinde koşanlar, bir gün servetlerini düşündüklerinin çok daha fazlasını kaybedeceklerini anlayacaklardır. Yani Fares’in bu düşüncelerine katılmamak elde değil.
Sorunun özünde ise, “Eğer bir oyuncu olarak sadece paraya odaklanıyorsak, o zaman ne zaman eğleneceğiz?” sorusu yatıyor. Gerçekten, bir oyuncu deneyimi, sadece belirli bir formüle sıkıştırılamaz. Artık, oyunların sadece “popüler olma” hedefiyle yaratıldığını görmek, oyun dünyasında oldukça rahatsız edici bir durum. Sonuçta, bir oyun her şeyin ötesinde eğlenceli olmalı değil mi? Hazelight gibi stüdyoların, bu sıkıştırıcı kalıpların dışına çıkma cesareti göstermesi, bizi gelecekte daha iyi oyunların bekliyor olabileceğini gösteriyor.
Öyleyse, belki de “servis oyunu” dediğimiz terimi bir kenara bırakmalı ve daha fazla geliştiricinin tutkularını ön planda tutarak sevdikleri işler yapmalarını teşvik etmeliyiz. Günün sonunda, derin bir yankı uyandıran, kendine özgü ve eğlenceli işler ortaya çıkabilir. Bu bağlamda, Fares’in vurguladığı gibi, “Vizyonunuza güvenirseniz hala büyük topluluklara ulaşabilirsiniz.” O halde, geleceğin oyun dünyası için güçlü bir slogan da bulmuş olduk: “Eğer para talep ediliyorsa, eğlenceyi sağlayın!”