Revenge of the Savage Planet: Mizahi Bir Keşif Macerası

Revenge of the Savage Planet, mizahi bir keşif macerasıyla dolu! Eğlenceli karakterler ve sürprizlerle dolu bu oyunda keşfe çıkın!

admin

Revenge of the Savage Planet: Mizahi Bir Macera

Subnautica’nın muazzam başarısının ardından, bu türde birçok yeni oyunla karşılaştık. Kimi balta girmemiş ormanlarda hayatta kalmaya çalıştı, kimi de dondurucu kutuplarda mücadele etti. Fakat içlerinden biri, cıvıl cıvıl grafikleri ve esprili tarzıyla diğerlerinden sıyrılmayı başardı. Belki de deli gibi satmadı veya büyük bir hit olamadı, ama kendisine sadık bir hayran kitlesi oluşturmayı başardı: Journey to the Savage Planet. Bu başarı, Google’ın dikkatini çekti ve internet devi, sadece Stadia için oyun geliştirmeleri amacıyla yapımcıyı satın aldı. Ancak, Stadia’nın ani iptali ve stüdyoların kapatılması, bu projenin geleceği konusunda belirsizlik yarattı. Bu nedenle, Savage Planet’ın devamının gelmesini hiç beklemiyordum. Ama işte buradayız ve bu sefer intikam almak için geri döndük!

Tebrikler, Kovuldunuz!

Revenge of the Savage Planet’ta, derin dondurucuda geçen 100 yıllık bir yolculuğun ardından, insanlığın daha önce hiç ayak basmadığı, uzak bir gezegende gözlerimizi açan bir maceracıyı canlandırıyoruz. Ancak bu süre zarfında birçok şey değişmiş. Öncelikle işverenimiz Kindred Aerospace, uyuduğumuz süre içinde Alta Interglobal adlı bir holding tarafından satın alınmış. İkincisi, Alta, hemen hemen her Kindred çalışanını işten çıkarmış. Artık işsiz durumdayız ve bu gezegene gönderilmemizin bir anlamı kalmamış. Bizden sonra gelecek başka kolonici yok ve eve geri dönme imkânımız da yok. Böylece, hem Alta’dan intikam almak hem de Dünya’ya geri dönmenin bir yolunu bulmak için kolları sıvıyoruz.

Bu karamsar arka plan hikâyesinin aksine, Revenge of the Savage Planet oldukça eğlenceli ve şapşik bir atmosfere sahip. Oyundaki en büyük değişiklik, birinci şahıs kamera açısını terk edip üçüncü şahıs bakış açısına geçiş yapması. Başta bu kararın iyi bir tercih olup olmadığından emin değildim; ancak oynadıkça fark ettim ki çok da bir şey değişmemiş. Hatta karakterimizi dışarıdan görmek, oyunun mizahi yönünü daha da artırmış. Koşarken kollarını ve bacaklarını abartılı bir şekilde salladığını, yapışkan yüzeylere basarken ayaklarını havaya kaldırdığını görmek, insanı gülümsetiyor.

Yeni Dünyalar ve Keşif

Bir diğer büyük yenilik ise, oyunda artık bir değil, keşfedilmeyi bekleyen tam dört gezegenin olması. İlk gezegenimiz Stellaris Prime, gür ormanları, tuhaf bitki örtüsü ve pofidik sakinleriyle, Journey to the Savage Planet’te aşık olduğumuz dünyayı andırıyor. Bu tanıdık atmosfer, oyuna daha kolay adapte olmanızı sağlıyor. Burası, aynı zamanda ana üssümüzün bulunduğu yer ve ekipmanımızı güçlendirmek, 3D yazıcımızla yeni alet edevatlar üretmek için dönüp dolaştığımız gezegen. Dilersek iç mekanları istediğimiz gibi düzenleyebiliriz; Alta Aerospace’in müthiş (!) ürünleriyle dolu küçük bir yaşam alanı kurabiliyoruz. Hatta bazı nesnelerle eğlenceli etkileşimlere girmek de mümkün. Ek olarak, hem bu gezegende hem de diğerlerinde yakaladığımız uzaylı canlılarla bir tür hayvanat bahçesi kurmak da mümkün.

  • Xephyr: Uçsuz bucaksız çöllerle kaplı bir gezegen.
  • Zenithian Rift: Buz ve ateşin tuhaf bir karışımının bulunduğu bir dünya.
  • Quasadron IX: Afrika bozkırlarını andıran, keşfedilmeyi bekleyen bir gezegen.

Oyun süresince, ekipmanlarımızı geliştirmemizi sağlayacak çeşitli malzemeler, yan görevler ve boss savaşları ile dolu bu gezegenleri keşfedeceğiz. Tıpkı ilk oyunda olduğu gibi, metroidvania öğeleri ile dolu bir keşif deneyimi sunuluyor; ilk başta her yere gidemiyoruz ve her şeyi alamıyoruz.

Ciuv! Ciuv!

Her gezegenin kendine has bitki örtüsü ve canlıları mevcut. Ancak bunların çoğu düşman niteliğinde. Oyunun en zorlu kısmı burada başlıyor; çünkü savaş mekanikleri, oldukça basit ve yavan. Yapımcılar savaş mekaniklerini geliştirmek için epey uğraşmış, ama sonuç yeterli olmamış. Sadık lazer tabancamız ve fırlatma kancamız, oyunda yerini koruyan silahlar arasında. Bunlara ek olarak, elektrikli bir kamçı, manyetik yüzeyleri hareket ettirmemizi sağlayan metal bir çatal ve çeşitli elementlerle doldurabileceğimiz bir silah eklenmiş. Ancak, çoğu zaman lazer tabancamla işimi halletmekle yetindim.

İşin kötü tarafı, neredeyse her adımda bir şeyin saldırısına uğramak zorunda kalıyoruz. Bu durum, ilk başta bol bol ölmenize, oyunun ikinci yarısında ise sıkılmanıza neden olabilir. Çünkü keşif kısmına odaklanmak ve çevresel bulmacaları çözmek istiyorsunuz, ama sürekli saldırıya uğruyorsunuz. İlk başta eğlenceli olan bu durum, zamanla sıkıcı hale geliyor. Düşmanları alt etmek ve karakterimizin abartılı hareketlerini izlemek başlangıçta keyifli olsa da, zamanla bu tekrarlayan olaylar bayatlıyor.

Teknik Başarı ve Müzik

Teknik anlamda, Revenge of the Savage Planet başarılı bir yapım. Oyun süresince hiç hata ile karşılaşmadım. Ancak, konsol sürümünde FPS düşüşleri yaşandığı söyleniyor; bu nedenle PC sürümü daha iyi bir tercih olabilir. Western tınıları olan müzikler de oldukça başarılı ama maalesef bu güzel melodileri çok az duyabiliyoruz. Yazık olmuş!

Uzun lafın kısası, ilk oyunu sevdiyseniz ve benzer bir deneyim arıyorsanız, Revenge of the Savage Planet’in başında eğlenceli saatler geçirmeniz için bir neden yok. Ancak, aklınızdan yıllarca çıkmayacak bir deneyim beklememeniz gerektiğini de belirtmekte fayda var.

İlgili Gönderiler

Exit mobile version