Yukarı Çık
Bildirimler
Şu anda, yeni bir bildirim mevcut değil!

Yeni bildirim olduğu zaman tam olarak burada karşına çıkacak.

9 dakika okunma süresi

13

Rise of Nations: Efsanevi Strateji Oyunu İncelemesi

Dünyayı fethetmek için bilgisayarın başına geç! Rise of Nations ile strateji yaparken aklını kaybetme, en azından biraz gül!

admin

1 gün önce

Rise of Nations: Efsanevi Strateji Oyunu İncelemesi

Son Jeton mu, Sonsuz Jeton mu?

Rica etsem bu seferlik “Sonsuz Jeton” yapabilir miyiz bu köşenin adını? Son falan değil, ben bu oyunu hâlâ oynuyorum… “Bir oyunu yıllarca oynamak” meselesinin bendeki karşılıklarından biridir Rise of Nations. İşsiz güçsüz dolaştığım ve sadece buhranlarıyla hatırladığım üç yıllık bir dönemin tek tesellisidir. Civilization’ın duraklama dönemine girdiği zamanların kurtarıcısıdır. Çocuklarımın babasıdır (ehemm, burada durayım). Rise of Nations’ı özel ve evladiyelik bir oyun yapan yanını “aha budur” diye gösteremem belki ama iyi bir strateji oyunundan bekleyebileceğiniz ne varsa, siz daha saymaya başlamadan “evet o da var RoN’da” diyebilirim. Saymaya başlayalım mı?

Son Jeton mu, Sonsuz Jeton mu?

RISE OF NATIONS
Tür: Gerçek Zamanlı Strateji
Geliştirici: Big Huge Games
Yayıncı: Microsoft
Çıkış Tarihi: 20 Mayıs 2003
Platformlar: PC

Var, Boşuna Sorma!

Devasa dünya haritası üstünde akıl oyunları? Var. Oyunun ana senaryosu şöyle bir şey: Küçük ve huzurlu bir devletiniz var ama dünyanın ısınmaya başladığını, bir işgal dalgasının yayıldığını görüyorsunuz. Bu kaostan payınızı almak için siz de kendinize bir hedef seçiyorsunuz. Kimi ülkeler diğerlerinin himayesi altında; yani savunmasız da görünseler orayı ele geçirmenin bedeli ağır olabilir… Kimileriyse yalnız kurt. Ve öyle olmalarının bir sebebi var. Bunun gibi farklı koşullara sahip kara parçalarıyla dolu bir haritada büyümeye, yayılmaya ama bir yandan da savunma yapabilmek adına çok da dağılmamaya çalışıyorsunuz. Bu, oyunun sıra tabanlı kısmı. Gerçek zamanlı strateji var mı? Olmaz mı! Oyunun detaylarının ortaya çıktığı yer burası zaten. Bir adaya çıkartma yapıp yaldır yaldır işgale koştuğunuz görevler de var ama asıl zevkli kısmı, gittiğiniz yerde önce küçük bir şehir kurup kaynaklarınızı toplayıp askerlerinizi yetiştirip belli bir güce ulaştıktan sonra saldırmak. Burası aynı zamanda mikro yönetim var mı, köylülerimiz maden de çıkarabiliyor mu, binalar upgrade oluyor mu gibi ikincil sorularınızın da cevabını veriyor. Var, var, var, sormadıklarınız da var.

Var, Boşuna Sorma!

Düzgün Yapay Zekâ Var mı?

Düzgün yapay zekâ var mı? Var ve beni bugün bile şaşırtmaya devam ediyor. Oyunu orta ve daha üstü zorluklarda oynamayı tercih ederseniz Civilization’daki gibi sadece hile yapan, bol keseden bonusla oyuna başlayan değil; ne yaptığını bilen, olur olmaz saldırmayan düşmanlara kavuşuyorsunuz. Gidip sınırlarına kale dikerseniz aptal oluyorlar gerçi, o an sadece üç tane mızraklıdan ibaret bir ordusu varsa bile salıyor üstünüze. O da artık aptallıktan değil, iman gücünden. Yani düşman ordusu, “Aman, bu kale çok korkutucu, bence kaçalım!” diye düşünebilir. Kimi zaman da, “Eh, ben buradayım, seninle savaşmaya girmem!” der gibi bakıyorlar. Evet, yapay zekanın da duyguları var gibi görünüyor.

Düzgün Yapay Zekâ Var mı?

Yerim O Teknoloji Ağacını Ben

Teknoloji ağacı var mı? Çağ falan atlıyor muyuz? Ah, ne güzel sordunuz… Oyunun en sevdiğim kısmı çünkü burası. İster sınırlı bir zaman dilimi içinde geçen bir senaryo oynayın, ister ilk çağdan başlayıp bilgi çağına ulaşan bir quick battle modunda oynayın, senaryoya uyarlanmış halde bir teknoloji ağacı çıkıyor karşınıza. Bilim, Ekonomi, Toplumsal, Askeri olmak üzere dört dala ayrılmış bu sistemin içinde gerekli araştırmaları yapar, gerekli binaları diker, gerekli kaynakları yeterince toplarsanız çağ atlama vaktiniz geliyor. O yüzden oyunun başından itibaren tarla mı süreyim, ağaç mı keseyim, bir tane akademisyen mi üreteyim yoksa bir okçu daha mı basayım diye ince ince düşünmek zorunda kalıyorsunuz. Her kararınızın bir diğerini etkilediği, bir şeyleri kolaylaştırırken başka bir şeyi geciktirdiği küçücük çarklardan kurulu bir makine gibi çalışıyor oyun. Ve çok güzel çalışıyor. Yani, ne yalan söyleyeyim, bu oyun benim beynimi çalıştırıyor.

Yerim O Teknoloji Ağacını Ben

Hem Sıra Tabanlı Hem Gerçek Zamanlı!

Bu arada oyunda nükleer başlıklı füzeler de var, tanklar da var, özel güçlere sahip generaller de var… Savaş kısmı kendi başına bir eğlence. Tek sorun, ordunuzu kurup şehir şehir düşmanı eritmeye başladığınızda askerlerinizin kafasının karışması. Düşman helikopterinin ince ince vurduğu bazukalı askeriniz tek atışta indirebileceği bu helikoptere dönüp bakmak yerine mesela şehrin kütüphanesini yakmaya çalışıyor. Derdin ne dostum, kütüphane sana ne yaptı? IŞİD misin sen… O yüzden sık sık oyunu durdurup öne fırlamış askerlere geri çekilmeyi, yanlış hedefe saldıranları dürtmeyi, geride durmuş aylaklık edeni savaşa çekmeyi stratejinizin parçası haline getirmeniz gerekiyor. Yani, “Haydi, kütüphaneyi yakma, helikopteri vur!” diye bağırmak zorunda kalıyorsunuz. Savaşın kargaşasında bazen askerlere ihtiyaç duyduğunuzdan bile fazla, onlara yön vermekle uğraşıyorsunuz.

Hem Sıra Tabanlı Hem Gerçek Zamanlı!

Son Karar

Yeterince nostaljik bir yazı olmadı farkındayım, sıfırdan inceleme yazıyor gibiyim Rise of Nations’a. Ama gerçekten nostaljisi yapılacak bir şey yok. Oyun Extended Edition’ını da yayınlandıktan sonra hâlen taşlar gibi çalışıyor, grafik olarak da eski görünmüyor. “Bir zamanların oyunu” değil ki bu. Bir tek sanırım ses olayını çözemediler. Geri planda çalan harika müzikler maalesef siz sesini ne kadar kısarsanız kısın bir süre sonra coşup diğer sesleri bastırmaya başlıyor. Girip tekrar kısmanız gerekiyor, birazdan tekrar bağırmaya başlayacağını bilerek. Tabii tümüyle kapatmak da bir seçenek ama dedim ya, o müzikler güzel ve bence oyunun atmosferine çok yakışıyor. Yani, “Müzik çalarken canım sıkılmıyor ama bazen de dinlenmek istiyorum!” diyesi geliyor insanın. Bu yüzden oyunun notunu buradan kırpıyorum birazcık. Fakat hakikaten inceleme gibi oldu… Ne notu ya!

Rise of Legends

RISE OF LEGENDS ise, mekanikleri açısından tümüyle Rise of Nations’ı takip eden ama gerçek tarih yerine fantastik öğeler kullanan apayrı havaya sahip bir oyundu. Kendine has küçük avantajları olan onlarca ülkelik RoN’dakinden farklı olarak burada sadece Steampunk temelli Vinci, Arap esintili ve büyü yetenekleri güçlü Alin ve Starcraft’tan fırlamış gibi duran Cuotl olmak üzere 3 ırk vardı. Haritalar acayipti, birimler çok daha acayipti, alışmak kolay değildi. Ama alıştıktan sonra havada süzülen şehirleri, İfrit’lerle savaşmayı falan sevmiştik. Ama ROL hep deneysel bir oyun olarak kaldı, Nations kadar ilgi çekmedi.

Sonuç: Efsane mi, Efsane!

  • Dünya Harikaları: Civilization klasiği olan dünya harikalarını Rise of Nations’ta da görünce ne kadar sevindiğimi hatırlamıyorum ama eminim bayılacak gibi olmuşumdur. Hangi çağda olduğunuza göre yapma şansı verilen Piramitlerden Özgürlük Heykeli’ne kadar 10’dan fazla wonder, oyundaki kaderinizi değiştirecek kadar güçlü öğeler RoN’da. Özellikle modern çağa geçtikten sonra ICBM’ler tepenizde uçmaya başladığında bir an önce füze kalkanı kurabilmek için Super Collider’ı inşa etmezseniz… Yandınız.
  • Oyunun Sonu: Efsane bir sonu var Rise of Nations’ın. Yüz yıllarca uğraşıp insanlığı karanlık çağdan bilgi çağına getirdikten sonra ekrana bir tanecik kart çıkıyor ve vıdı vıdı bir “afferim” mesajı veriyor. Bu kadar. Büyük komutan olmuşsunuz ama kutlayan yok. “Zaten saat de 4 olmuş, yatayım” deyip dişlerinizi fırçalamaya gidiyorsunuz, çaresiz.
  • Armageddon: Ekranın sağ üstünde geri sayan o armageddon sayacını ilk gördüğünüzde “hadi bakalım, ne olacak” diyorsunuz. Kısa yoldan düşmanı mahvetmek ve biraz da intikam için karşılıklı füzeleri sallayıp durursanız geri sayım 0’a ulaşıyor ve herkes kaybediyor. Oyunun en gerçekçi öğesi bu olmuş. Takdir.
  • Mikro Yönetim: Savaşmak gibi kendince büyük öncelikleri olan oyunlarda bir ticaret yolu kurmak, hükümet konağı dikip yönetim biçimi seçmek, üniversite yapıp içine akademikleri doldurmak gibi şeylere pek rastlamazsınız. Oyunu çok derinleştirmese de yeni şehri hangi ormanın yanına kuracağınızdan yaralı köylünüzü bir süre dinlendirmeye kadar bir sürü küçük karar içeriyor RoN. Ben şahsen çok seviyorum bunlarla uğraşabilmeyi.
  • Kısayollar: Valla diğer oyunlarda hiç böylesini görmediğim için bunu özellikle eklemek istedim: Rise of Nations’da özellikle birim seçme işinde klavye kısayollarının bir dibi yok. Aklınıza gelebilecek her seçenek için bir kısayol eklemişler. Yani Civilization’da şehir kurma tuşu olan B’yi bile sonradan iptal eden yapımcılar utansın, ne diyeyim…
  • İstatistikler: Oyun sonunda çıkan istatistik ekranını incelemek umuyorum ki bir tek benim hastalığım değildir. Kim kaç tane birim üretmiş, kaç tane bonus toplamış, kaç şehir kurmuş, kaçıncı dakikada hangi çağa geçmiş gibi klasik istatistiklerin yanında oyun boyu kaç kez fareye tıkladığınızı, kaç birim grupladığınızı falan bile görebilirsiniz bu ekranda. İnsan merak edip bakıyor. O kadar bakınca da hadi bir maç daha atayım diyor.
  • Dünya Haritası: Oyunun gerçek zamanlı bölümü çok derin bir strateji içermiyor ama sıra tabanlı haritasında dakikalar boyu düşünmeniz ve doğru kararı bulup vermeniz gerekiyor. Bir de sağduyunuzu bozmak için ortaya çıkıp abuk subuk laflar eden diğer ülke liderleri var ki…

Yani, Rise of Nations sadece bir oyun değil, bir yaşam tarzı! Oynarken hem strateji geliştiriyor, hem de kahkahalarla dolu anlar yaşıyorsunuz. Bu oyunla oynamak, bazen insanın ruhunu dinlendiriyor, bazen de onu zorluyor. Ama sonuçta, her seferinde yeniden oynamak için can atıyorsunuz!

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?