Sea of Stars: 90’lar RYO Geleneğinin Modern Yüzü

90’lar RYO geleneğinin modern yorumunu keşfedin. “Sea of Stars” ile nostalji ve yenilik bir araya geliyor!

admin

Bir gün oturup sohbet ederken, hangi eski oyun tarzının geri döneceğini sorsanız, vereceğim ilk cevap kesinlikle “90’lar JRYO’ları” olmayacaktı. Son zamanlarda insanların sıra tabanlı dövüş mekaniklerine karşı “Eskidi bu” düşüncesi göz önüne alındığında, bazı sıra tabanlı serilerin gerçek zamanlıya geçişini düşünmek, benim için oldukça imkânsız görünüyordu. Ancak, geçen yılın en büyük sürprizlerinden biri olan Chained Echoes’in ardından, nostaljik bir oyun olan The Messenger’ın yapımcısı Sabotage Studio’nun Sea of Stars’ı, imkansızın mümkün olabileceğini kanıtlar nitelikte karşımıza çıktı.

İKİ KAHRAMANIN HİKAYESİ Sea of Stars, çocukluk arkadaşları olan Zale ve Valere’in hikayesini konu alıyor. Güneş ve aydan aldıkları güçleri geliştirmek amacıyla çocuk yaşta başladıkları eğitimi tamamladıktan sonra, büyümeleri ve “yaklaşan kötülüğü” durdurmak için doğru yolda maceramız başlıyor. Klasik, hatta bazen klişe unsurlar içeren bir hikaye ile karşılaşmamıza rağmen, senaryonun açılması biraz zaman alıyor. Öte yandan, oyunun hem The Messenger’ın öncesini anlatıyor olmasıyla getirdiği referanslar, hem de olayların açıldığında meydana gelen gelişmeler bana yeterli bir hoşgörü sağlandı. Özellikle karakterler arasındaki diyaloglar ve evrende dinlediğimiz hikayeler çok güzel bir yolculuk sunuyor. Garl karakterine de ayrı bir parantez açmam gerekiyor; yemek yapmayı ve çocukluk arkadaşlarına destek olmayı seven, aşırı heyecanlı ama oldukça normal bir karakter. Ne zaman bir şey söylese “Anlat Garl’cığım,” dediğim pek çok olayı aklımda tutuyorum. Oyunlarda böyle “gerçek” bir karakter görmek oldukça hoş bir deneyim.

Öncelikle, oyunun oynanış açısından beni tatmin ettiğini belirtmem gerekiyor. Zaten sıra tabanlı oyunları sevdiğim bir gerçek, fakat Sea of Stars’ın bu tür mekanikleri aktif tutmak için geliştirdiği yöntemler oldukça başarılı. Örneğin, düşmana saldırırken X tuşuna basarak ek hasar verebilirken, düşman size saldırırken aynı tuşa basarak savunma yapabiliyorsunuz. Karakterler arasındaki ve oyunda ilerledikçe artan kombo saldırılar da oldukça eğlenceli. Karakterlerin değil, partinin genel bir seviyesinin olması ise, dövüş esnasında partideki karakterleri değiştirerek duruma göre hazırlık yapabilme özgürlüğü sağlıyor. Ek olarak, eğer karakterinizin canı sıfırlanırsa, doğrudan dövüşten sıfırlanmak yerine belirli bir sayıda turun geçmesini beklemek de hoş bir detay. Bunun yanı sıra, oyunun hanlarında oynayabileceğiniz, bağımlılık yapan Wheels adında bir mini oyun da mevcut. Sea of Stars tam anlamıyla 90’lar RYO’larının tüm unsurlarını günümüze taşıyor.

BİR ŞEY YOK, GÖZÜME YILDIZ KAÇTI Sea of Stars, 90’lar tadını görselliğiyle de yansıtıyor. Sanat tarzının zarafeti, ortamların, ışıkların ve renklerin kullanımı ile karakter portrelerinin Phantasy Star serisinden fırlamış gibi hissedilmesi, oyuncuyu mutlu ediyor. Birçok pixel-art tarzında oyunu sevmeme rağmen, Sea of Stars’ın kendine özgü bir atmosferi olduğu hissini asla atamıyorsunuz.

Bu güzel görselllikteki dünyayı keşfetmek de oldukça tatmin edici. Her adımda çözülmesi gereken platform bulmacaları ya da gizli bulmacalarla karşılaşmak, keşfetmeye değer sandıkları bulmak, farklı rotalardan gidince karşılaştığınız sürprizler, balık tutabileceğiniz bölgelerle dolu olan bu dünya, ana görevi unutturarak sizi yeni yerlere sürüklüyor. Bu keşifler esnasında, Sea of Stars’ın etkileyici müzikleri de sizi sarmalıyor. Sea of Stars’ın müziklerini, Sabotage’ın önceki oyunu The Messenger’ın müziklerini de yapan Eric W. Brown bestelemişken, oyun için Nobuo Uematsu ile birlikte 10 parça yazan Yasunori Mitsuda’nın katkısı, benim için en büyük sürpriz oldu. Ekibin “Belki birkaç parça yapar” düşüncesiyle davet ettikleri düşünüldüğünde, elde edilen sonuç hem Sabotage hem de bizim için oldukça etkileyici.

Kısacası, Sea of Stars, tam anlamıyla bir 90’lar RYO’su ve bunun günümüzde nasıl başarıyla gerçekleştirilebileceğinin bir örneği. Hikaye bazı yerlerde tahmin edilebilir olsa ve açılması biraz zaman alsa da, ilginizi çekiyorsa kesinlikle denemenizi tavsiye ederim. 2023 gibi mükemmel RYO’larla dolu bir yılda, yılın en iyilerinden birini kaçırmak istemezsiniz bence.

İlgili Gönderiler

Exit mobile version