Suicide Squad: Kill the Justice League – Eleştiriler ve Oyun Deneyimi

Suicide Squad: Kill the Justice League oyununu keşfedin! Eleştiriler, oyun deneyimi ve karakterlerle dolu heyecan verici bir inceleme.

admin

Suicide Squad: Kill the Justice League, 2020 yılında Gotham Knights ile beraber duyurulmasının ardından bir fenomene dönüştü. Oyunun etrafında dönen tartışmalar o kadar zehirli hale geldi ki, bu durum hem Miyazaki’nin Dark Souls serisinde yer alan bataklık bölümleri ile hem de ünlü Amber Heard – Johnny Depp davasının cüretkârlığı arasında gidip geldi. İnternetin kurgusal karakterler etrafında nasıl tepkiler verebileceğinin ve bunun oyun medyası tarafından ne şekilde istismar edilebileceğinin canlı bir örneği bu süreç içinde gözler önüne serildi. Kendi nefretlerini yaymak için oyunun bağlamından kopuk kesitler paylaşan anonim bireyler bir yana, IGN gibi büyük haber portalları da, genel halkın sadece başlıklara bakarak haberlere yöneldiğini bildikleri için bu durumu istismar ederek haberler sundular. Böylece, ciddi bir eleştiride bulunmadan, oyunu oynamamış kişilerin diline dolanmasına yol açtılar. Avengers ve Gotham Knights’ın ardından gelen bir yapım olarak, çoğu insan, bu oyunun beklentileri karşılamayacağını düşünerek ona dair köktenci bir eleştiride bulundu. WB Games’in oyunun pazarlama sürecini kötü yönetmesi de, “Suicide Squad çok kötü olacak” kehanetini gerçek kılmayı başardı; sonuç olarak oyunun oyuncu sayısı çok sağlıklı bir seviyede gerçekleşmedi. Fakat, Suicide Squad bu kadar ağır bir eleştiriye maruz kalmayı hak ediyor mu? Eğer biraz mantıklı düşünüyorsanız, bu sorunun cevabını zaten biliyorsunuz demektir. Ancak ben sizin için uzun uzun nedenler ile birlikte bu cevabı yeniden sunmaya çalışacağım. Oyun hakkında bir Live Service türü olarak daha önce yaşadıklarınızı dinlemenizin vaktidir.

Tatlı Kaçıklar Adalet Birliği’ne karşı

Suicide Squad: Kill the Justice League, Rocksteady’nin Arkham oyunları ile aynı evrende geçiyor ve Arkham Knight’ın iki yıl ardından, yani 5 yıl sonrasında başlıyor. Oyunun lideri Amanda Waller, “karanlık ve fırtınalı bir gecede” taze kan arayışıyla ekibi Arkham Asylum’a yönlendiriyor. Arkham’da bulunması gereken dört karakterimizi (Deadshot, Captain Boomerang, Harley Quinn ve King Shark) kolaylıkla Task Force X’e dahil ediyor ve Metropolis’e gönderiyor. Ekip hastane hayatının ardından dünyayı yeniden görme fırsatı bulduklarında, devasa Skullship’e bakıp şaşırıyorlar; DC evreninin kötü karakterlerinden Brainiac, Injustice 2 sonrasında bu dünyayı ele geçirmeye kararlı. Bu kez durum daha ciddi, çünkü Brainiac, Justice League üyelerini de kontrolü altına alabilmiş. Green Lantern, Batman ve Superman, bu işgal ordularının komutanları olarak sahnedeler. The Flash, çok geçmeden gruba katılıyor, sadece Wonder Woman bizim tarafta kalıyor. Amanda Waller, kahramanları kurtarmak adına bir çaba içinde olmadığını belirtiyor; ekibe ilk emrini veriyor ve diyor ki: “Göreviniz Justice League üyelerini öldürmek.” Bu, oyunda kulağa cesur gelen bir görev tanımı; ancak güç dengeleri göz önüne alındığında oldukça mantıksız görünüyor. Bu dört karakterin DC’nin güçlü süper kahramanları karşısında şansı yok. Neyse ki, hepsini düşürmeyi başaran bir senaryo üzerinde yükseliyor.

NE DEMEK HARLEY QUINN BATMAN’E YAN BAKMIŞ???

Justice League üyeleri, pek de etkileyici kötü karakterler değil aslında. Oyundaki en fazla diyaloga sahip karakter The Flash. Onun zihinsel durumu, düşman tarafına geçmişken diyaloglara katılımı ile “kahraman artık kötü” temasını en iyi işleyen karakterdir. Yine de, kendisi için boş bir alanda bulunan bir karakter olarak esprili tavırlarıyla çok dikkat çekiyor; ama yokluğu hissediliyor. The Flash’tan sonra karşımıza çıkan Green Lantern (John Stewart) ise fazla tecrübesiz. Klişe kötü sözleri kullanmanın ötesine geçemeyen bu karakter, durumu komedi unsurlarıyla kurtaramıyor. Oyunun başındaki tanışmanın ardından, Batman’i pek görmek mümkün olmuyor; ancak Kara Şövalye, çevremizde dolanan bir siluet gibi. Brainiac’ın ordusuna komutanlık etmekte, telsizden konuşarak diğer JL üyeleriyle iletişim halinde olmaktadır. Arkham oyunlarında Mark Hamill’in Joker’i nasıl sürekli bizimle beraber idiyse, Suicide Squad’da da Kevin Conroy’un seslendirmesi ile karşımıza çıkıyor. Superman’e gelince, onun etkileyici sahne gösterimleri olsa da, karakterizasyonu oldukça kısıtlı kalıyor. Jason Isaacs’in seslendirdiği Brainiac, Injustice 2 versiyonuyla karşılaştırıldığında daha ilginç bir karaktere dönüşmüş, ancak kendisinden yeterince karşılaşmıyoruz. Gerçi bunun değişebileceği ihtimali hâlâ var.

Suicide Squad’ın anlatısı, mizahı ve kritik anları güçlü; fakat mesajı ve senaryo işçiliği o kadar da etkili değil. Internet üzerinden gelen nefret haklı mı? Hayır. Suicide Squad’ın hikayesi ilgi çekici; Captain Boomerang’ın komedisi öne çıksa da genel yazım kalitesi, Gotham Knights veya Avengers ile kıyaslandığında daha derli toplu. Fakat, ara sahne kesitleri gördüğünüzde ve “Kevin Conroy’a saygısızlık edilmiş” diye isyan edenlere katıldığınızda, bunların bağlamından kopuk olduğunun farkında olmalısınız. Oyunun tamamını deneyimlemeden yorum yapmak, yeterli değildir.

Her bumerangın gidişinin bir de dönüşü vardır…

Oyun içindeki mekanikler ve karakter gelişim sistemleri olumlu bir deneyim sunuyor. Arkham oyunlarındaki arcade mekanikleri, Suicide Squad’da da karşımıza çıkıyor; Batman’in dövüş mekaniği gibi kombo metre ve karşı saldırı sistemleri devam ediyor. Silahlara odaklanan bu yapımda, yeni mekanik özellikleri karakterlerin kişiselleştirilmiş yetenekleriyle birleştirerek oynanışı zenginleştiriyor. Oyun, “kaotik çatışmalarla dolu bir deneyim” sunduğu için bir adım öne geçiyor; Doom Eternal’da hissettiğiniz eğlenceyi burada bulacağınızı söyleyebilirim.

Optimizasyon ama başka türlü optimizasyon

Karakter gelişim sistemleri, birçok açıdan ücretsiz akıl çalıştırma yöntemi sunarken, oyun sona yaklaştıkça içerik çeşitliliği eksikliği de bir sorun oluşturmaya başlıyor. Görev çeşitliliği ve bölüm tasarımı, oyuncular için ideal değil. Tek kişilik oyunlardan beklediğimiz görevlere dair çeşitli aktiviteler oldukça sınırlı. Diğer yandan, oyun içindeki gelişim sistemi ve deneyim süreci, oynamayı daha keyifli hale getiriyor, fakat tatmin edici bir çeşitlilik mevcut değil. Suicide Squad, içerik yetersizliği yanında, düşüş gösteren geçiş kısmında da zayıf kalıyor.

Sonuç olarak, Suicide Squad: Kill the Justice League oyunu oldukça çelişkili bir durumda. Bir yandan benzersiz grafik ve oynanış deneyimleri sunsa da, diğer yandan içerik kıtlığı ve karakterlerin derinliği açısından zayıf kalarak eleştiri oklarının hedefi oluyor. Böyle bir ortamda oyuncuların memnuniyetini sağlamak için değişim ve güncellemelerin etkinliği büyük önem taşıyor. Geliştirici Rocksteady’nin bu süreçte nasıl ilerleyeceği merakla bekleniyor. Eğer bir yargıya varmak gerekirse, şu anki fiyatlarla ortada bir öneri yok; daha fazla içerik bekleyip görmekte fayda var. Tek kelimeyle, bu oyunun arkasında bir umut var, ancak geleceği konusunda belirsizlik sürüyor.

İlgili Gönderiler

Exit mobile version