Geçtiğimiz yıllarda oynamış olduğum indie oyunları düşündüğümde, kuşkusuz en beğendiğim oyunlerden biri Lucas Pope’un harika eseri Return of the Obra Dinn oldu. Bu oyunun sunduğu konseptin içindeki derinlik, müthiş bir ustalıkla hayata geçmesi ve eşsiz grafik tarzı beni büyülemişti. Akılda kalıcı müzikleri de bu baş yapıtın etkileyiciliğini artırıyordu. Bu oyuna olan sevgimin en önemli sebeplerinden biri ise, bir matematik mezunu olarak tümdengelim ve tümevarım bulmacalarına olan ilgimdir.
Return of the Obra Dinn’in üzerinden dört yıl geçmesinin ardından, şimdi başka bir dedektiflik hikayesine, The Case of the Golden Idol adlı oyuna davetliyiz. Herhangi bir iyimserlik olmadan söylemek gerekirse, bu oyun beni oldukça heyecanlandırdı ve son oyunlarım arasında en iyisi olarak öne çıkıyor. Bu sırada oyun hakkında düşüncelerimi önceden bildirmek, yazının sonunda ne düşündüğümü tahmin etmenizi kolaylaştırıyor. The Case of the Golden Idol, hikayesi ve anlatım tarzıyla beni etkileyen bir yapı sunuyor, özellikle Return of the Obra Dinn’i seven birinin bu oyunu beğenmemesi neredeyse imkansız bence.
The Case of the Golden Idol, nesiller boyunca devam eden bir hikayeyi gözler önüne seriyor ve bu hikayede gizemli güçleri bulunan bir Altın İdol yer alıyor. Bu karanlık bir güç öyküsü; açgözlülük, yozlaşma, entrika ve aşk gibi temaları barındırıyor. Hikaye, sıradan bir cinayetle başlayıp zamanla idolün etkisinin büyüklüğünü gözler önüne seriyor. Oyun, belirli nesnelere tıklayarak bilgi edinmeyi sağlıyor ve bu bilgiler arasından altı çizili olanlar sizin harfleriniz. Örneğin, ‘kendiliğinden tutuşma’ gibi terimler bu durumda kritik önem taşıyor.
- Keşif aşamasında kelimeleri topluyor ve detaylara dikkat ediyorsunuz.
- Düşünce kısmında ise bu kelimeleri kullanarak boşlukları tamamlamaya çalışıyorsunuz.
Hikayeyi sunma biçimi ve karakter kimliklerini belirleme aşamaları birbiriyle iç içe geçmiş. Tek bir panelle hikayeyi çözebilseniz de, tüm panellerin tamamlanması işin zevkini artırıyor. The Case of the Golden Idol, etkileyici bir ipucu sistemine sahiptir. Ben oyunu ipucu kullanmadan tamamladım, ama sistemin nasıl çalıştığını merak edip incelediğimde oldukça beğendim. İpucu talep ettiğinizde, önce bunun için ufak bir görsel-kelime eşleştirmesi yapılıyor ve hangi konuda yardım almak istediğiniz soruluyor. Ancak bu ipucu, doğrudan cevabı vermez; mantık yürütme konusunda nasıl ilerlemeniz gerektiğine dair yönlendirmelerde bulunuyor. Bu ipuçları sizi düşündüren, “aaa, hakikaten” dedirten bir yapıya sahip.
Oyun sırasında yalnızca kelimeleri belirleyip boşlukları doldurmak yeterli değil; aynı zamanda yaptığınız gözlemler de oldukça faydalı. Örneğin, bir kağıtta belirttiği bitkilerden biri, ‘uyku getirir, göz bebeklerinin beyazı pembeleşir’ diyorsa, cinayet yerinde gözlem yaptığınızda bu detayı kullanabilirsiniz. Oyunun zorluk seviyesi mükemmel şekilde dengelenmiş. Başlangıçta tek veya iki sahnelik vakaları çözerken, ilerledikçe daha karmaşık sahne ve kişilerin hikayeleri karışıyor. Başlarda mevcut olan basit cinayetlerden, zamanla insanların yalanlarına ve abartılı yaşam tarzlarına kadar ilerleyen bir anlatım sunuluyor. Oyunun sonunda yer alan ‘epilog’ ise tüm soru işaretlerini ustaca çözüme kavuşturuyor.
The Case of the Golden Idol’ın grafik tasarımına bayıldım. Hem sevimli hem de ürkütücü bir yapıya sahipken, dönemin ruhunu da yansıtıyor. Vakalara eşlik eden müzikler atmosferi oldukça derinleştiriyor ve kendinizi sürükleyici bir olayın ortasında hissettiriyor. Eleştirecek bir yan bulmakta zorlanıyorum çünkü Return of the Obra Dinn gibi bu oyun da amacını oldukça başarılı bir biçimde yerine getiriyor. Ayrıca sonlara doğru zorluk seviyesi belirgin şekilde artıyor, fakat bulmacaların o final parçalarını çözmek de ayrı bir zevk. Ben küçük hataları yazmak yerine, bu oyunun tadının damağımda kaldığını belirteceğim; olumlu başladım, olumlu bitireyim.