Gerçekçi olalım, eğer siz de benim gibi iflah olmaz bir soulsvania hastasıysanız, bu yazıda oyuna verdiğim puandan bağımsız bir şekilde, belki bugün belki yarın bu oyunu alıp oynamaya başlayacaksınız. Bu, en azından benim için bir tür hastalık. İlk elime aldığım andan elimden bıraktığım 1992. dakikaya kadar neler hissettiğimi, “bu ne biçim oyun?” diye yakarışlarımı, “5 verip geçeceğim, sana” düşüncelerimi hatırlamakta zorlanıyorum. Ama işin garip yanı, bir kez başlayınca oyunun büyüsüne kapılıp, ne kadar küfretsem de oynamadan duramıyorum. Eğer siz de benim gibi bir soulsvania hayranıysanız, burada oyuna kaç puan verirsem vereyim siz yine oynamaya karar vereceksiniz. Aklımızda soru işareti bırakmayalım, huyumuz bu.5 VERİP GEÇEMEDİM, HADİ YİNE İYİSİN
Yanlış anlamayın, ben oyuna 5 vermedim; vermek istemiştim. Can, TGA aday belirleme süreci öncesinde oyunun ön inceleme versiyonunu isteyip istemediğimi sordu. Sonuçta indie kategorisinde aday gösterilmeye değecek bir oyun varsa kaçırmamak lazım. “Ooo, stüdyonun ilk oyunu olduğu için ayrıca mühim, tam benlik oyun” diyerek hemen oyunu test etmeye başladım. Ancak “The Last Faith, TGA’lık bir yapım değilmiş. Kafa karıştırmanın anlamı yok, bunu hiçbir dalda yazmam” diyerek kenara koydum. Herhalde bu iki-üç saat içinde olacak bir şeydi.
Ön inceleme versiyonundaki hayal kırıklığının ardından, oyunun inceleme kopyası geldi ve tüm düşüncelerimi sıfırlayarak yeniden başladım. Öncekine göre bazı noktaların daha iyi olduğu kesin, fakat bir soulsvania’da olması gereken pek çok QOL (Yaşam Kalitesi) özelliğinin eksikliği, küfretmeme sebep oldu. Şimdi incelemeye geçmeyeceğim, çünkü hikaye anlatmaya devam etmek istiyorum. Ayrıca, bu yazımın sizin beklediğiniz tarzda bir inceleme olmayacağını da belirtmeliyim. SOULSVANIA hayranları için bu oyun zaten oynanacak. Eğer bu türü sevmiyorsanız, bu oyunu beğenmeniz pek olası değil, bu nedenle yazım biraz daha hedef odaklı olacak. Bu oyunu illa ki oynayacaksınız, biliyorum, fakat eksikliklerini bilmenizi istiyorum ki ona göre hazırlıklı olun.
The Last Faith, tarz olarak Blasphemous’tan esinlenmiş. Bunu yalnızca genel grafiklerden değil; düşmanlar ölmek üzereyken nadir de olsa açılan execution mekaniğiyle oldukça vahşi bir şekilde düşmanları sonlandırabiliyor olmanız gibi mekaniklerle de belirtmek istiyorum. Ayrıca, genel tarz olarak Bloodborne’dan da ilham aldıklarını söyleyebilirim. Blasphemous daha çok dini bir hikayeye sahipken, burada kozmik güçler de devreye giriyor. Ama The Last Faith kesinlikle sadece kopyalayan bir oyun değil, kendi hikayesini de ustalıkla sunuyor.
Uzun lafın kısası, The Last Faith son dönemlerde beni en çok zorlayan oyunlardan birisi oldu. Birçok oyunda %100 başarı sağlarken, bu oyunda ter döktüm diyebilirim. Bunun pek çok sebebi var. Bir kere, oyun sizi fazla kucaklamıyor. Boss’lar giderek daha da zorlaşıyor ve bazı mekanlar defalarca ölmenizi sağlıyor. Peki, bu bir eksi mi? Hayır. Küfrediyoruz ama yine de seviyoruz. Eğer zor oyunları seviyorsanız, The Last Faith kesinlikle bir artı puan kazanıyor.
Evet, yukarıda söz ettiğim QOL özelliklerini hatırlarsanız; Yaşam Kalitesi demek bu. Örneğin, büyük bir metroidvania haritasında öldüğünüzde nerede öldüğünüzü bilmek oldukça önemli. İnsan haritanın üzerine bir işaret koyar. Özellikle son kaydettiğiniz nokta uzaktaysa, “nerede benim cesedim?” diye aramak, ayrıca o sırada tekrar ölmenizi beklemenizi gerektirir. The Last Faith, bu konuda sizi yalnız bıraktı.
Bir soulslike oyunda belli sayıda şifa iksiriniz ya da benzer iyileştirme aracınız olmalı. Dark Souls’larda estus flasınız dolar; Blasphemous’ta vessel’ler hazırdır. Ancak, The Last Faith bu anlamda grind yapmanızı bekliyor. Özellikle oyunun başlarında yandığınızda, zor bulduğunuz 7-8 flas ile boss dışında pek çok zor yerlerde can kaybı yaşayabiliyorsunuz. Kaç flasla diriliyorsunuz? Sıfır! Tekrar baştan grind. Neyse ki boss’larda öldüğünüzde 4 flas veriyor ama 10 flasla başaramadığınız bir boss’u 4 flasla denemek istemezsiniz, değil mi? O yüzden grind yapmaya devam!
Düşünün ki 50 tane iksir alacaksınız, paranız bol. Ancak bunları tek tek almanız gerekiyor. Sayıyı artırmak veya alım hızını yükseltmek gibi bir seçenek yok. Çok çeşitli silahlar ve büyüler mevcut, bu kısmı gerçekten beğendim. Her silahın belirli bir stat tercihi mevcut ama oyunda stat resetleme şansınız yok. Yani, kullandığınızdan daha iyi bir silah bulduğunuzda onunla oynamak isterseniz, gereken statlara yatırım yapamazsınız. Bu da ya mevcut statları kullanan silahlarla kalmanız gerektiği ya da bolca grind yaparak yeni statlarla onları geliştirmenizi gerektiriyor.
Büyük konuşup oyunu elime bırakamadım
Sanırım şimdi neden bu kadar küfrederek oynadığımı anlıyorsunuz. Oynarken başta, tüm bu sıkıntılarla boğuşurken “5’ten fazla vermem” diyordum. Fakat zaman geçtikçe, boss tasarımlarının güzelliği, büyük ve özenle hazırlanmış harita, gizli yerlerin varlığı beni kendine çekti. Yan görevleri anlaması zor ama çözmesi keyifliydi. Onlarca toplama hedefi ve başarımlar da cabası. Oynadım ve oynadıkça kafamdaki puan değişti. Eğer bir oyunu bırakmak istemiyorsanız, o oyunun bir potansiyeli vardır demektir. Dikkatinizi çeken şey, zamanla tüm bu kusurları görmezden gelmeye başlamış olmamdı. Eğer siz de bir soulsvania hayranıysanız, hissettiklerim sizi de bulacaktır.
Sonuç olarak, eksikliklerini anlatmaya çalıştım; zaten oynayacaksınız, bu bilgileri bilerek oynayıp önceden hazırlıklı olmalısınız deyip puanımı 7 olarak belirledim. Hataları var ama türe düşkün oyuncuların keyifle oynayacağı bir yapım. Ancak bu kadar yazdıktan sonra, inceleyeyi tamamlamadan oyun için büyük bir güncelleme geldi Kumi Souls Games’ten.
“Boss arenasında ölürseniz kaybettiğiniz Nycrux’lar artık son kontrol noktasında bulunacak” dediler; yukarıdaki paragraflardan biri gitti. “Harita ekranı artık oyuncunun nerede öldüğünü gösteriyor” diyerek bir başka eksi daha silindi. Ayrıca, oyunu durdurabilme özelliği geldi, silahlar biraz daha dengelendi, dükkan arayüzleri gelişti, düşmanlardan temas hasarları kaldırıldı ve bazı boss’lar zayıflatıldı. Tüm bu değişiklikler için bir yarım puan daha vermek istiyorum.
Gerçekçi olalım; ne kadar yazı yazsam da, eğer siz de benim gibi bir soulsvania hastasıysanız, oyuna verdiğim puandan bağımsız, belki bugün belki yarın bu oyuna kesinlikle göz atacaksınız.