Oyun dünyası, tartışmaları ve polemikleriyle dolu bir arena. Geçtiğimiz günlerde, The Last of Us Part II ile ilgili tartışmalar alevlendi. Oyun daha piyasaya sürülmeden önce, sızan bilgilerle ortalık karışmaya başlamıştı. Hemen ardından, oyunun inceleme notları üzerinden yapılan tartışmalar, sanki bir futbol maçı gibi iki takım arasında gergin bir çekişmeye dönüştü. Kimileri incelemelerde yüksek puan verenleri eleştirirken, kimileri de oyunu beğendiğini söyleyenlere adeta hakaret yağdırdı. “Daha önce oyun oynamadın mı?” diye sorasım geliyor bazen, ama o da ne kadar faydalı olur bilemiyorum! 🙂
Öte yandan, oyuna gereğinden fazla sahiplenenler, eleştirilere karşı siper olup her fırsatta karşıt görüşleri acımasızca eleştirmeye başladılar. Bu durum, insanları birbirine düşüren bir çatışma kültürü doğurdu. Sosyal medyada, “Benim düşünceme katılmıyorsan, sen de kim bilir ne kadar kötü bir insansın!” tarzı yorumlar uçuşmaya başladı. Gerçekten de, tartışmanın geldiği yer oldukça komik. MetaCritic kullanıcı puanlarına baktığımızda, 49.924 kullanıcının oyunu değerlendirip verdiği ortalama puanın 3,9 olduğunu görüyoruz. Yani, oyunun daha piyasaya sürülmeden önce, sanki kıyamet kopmuş gibi bir hava estirilmişti.
Peki, bu oyunu bu kadar kötü kılan ne? Oyun piyasaya çıkmadan “0” (yazıyla “sıfır”) puan verenlerin sayısı bir hayli fazlaydı. Yani, bu kişiler için The Last of Us Part II, hikayesiyle, oynanışıyla, görselliğiyle kısacası her şeyiyle bir felaket. Belki de dünyanın en kötü oyunu! Ama bu kararı nasıl verdiler? Oyun çıkar çıkmaz hemen puan vermişler. Yani, oynamadan, sadece dedikodulara dayanarak. Hadi diyelim ki, oynamışlar; peki, bu kadar düşük bir puanı hak edecek bir sebep bulabiliyorlar mı? Sanmam! İşte burada devreye, sosyal medyada görülen linç kültürü giriyor. İnsanlar, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayı pek seviyor gibi görünüyorlar.
Elbette olayın bir diğer boyutu var. Olay “sıfır bombardımanı” sonrası, oyunun hayranlarının “10” bombardımanına geçmesiyle devam etti. Bunun da pek bir anlamı yoktu, çünkü onlar da oyunu oynamadan, sadece karşıt görüşe bir yanıt verme isteğiyle yüksek puan verdiler. Sayıca az kaldıkları için sonuç üzerinde çok etkili olamadılar, ancak bu da bir başka tartışma konusu. Yani, özetle, her iki taraf da mantıklı bir zeminde tartışmaktan uzaklaştı. Oyun hakkında konuşacak bir şey kalmadı; iyi yaptığı şeyler ve eleştirilecek noktalar göz ardı edildi.
Bütün bunların yanında, eleştirilerin ve görüşlerin tartışılması elbette önemli. Fakat bir eğlence ürünü söz konusu olduğunda, kişisel zevkler devreye girdiğinde, durum daha da karmaşık hale geliyor. Ironik olarak, bu tartışmaların sağlıklı bir şekilde ilerlemesine olanak tanımadığı görülüyor. The Last of Us Part II etrafında kopan bu fırtına, bize gösteriyor ki, oyuncu topluluğu içinde ciddi sıkıntılar var. Büyük kitleler, sağlıklı bir tartışma zemini oluşturmak yerine, sadece linç kültürüyle hareket ediyorlar.
Sonuç olarak, bu durumun birçok insana, özellikle de oyunlarla iç içe geçen bireylere üzüntü verdiği bir gerçek. Umarım, ülkemiz oyun severleri daha tutarlı ve makul bir yaklaşım benimser. Ölçülü, tutarlı ve düşüncelerini düzgün bir şekilde ifade edebilen oyuncuların sayısının artması ve bu karmaşık tablodan bir an önce kurtulabilmemiz dileğiyle. Unutmayalım ki, oyunlar eğlencelik; eğer eğlenemiyorsak, belki de bir süreliğine konsolu kapatıp dışarı çıkmak daha iyi olabilir! 🙂