Rol Yapma Oyunlarına Dair Düşüncelerim
Rol yapma oyunlarıyla 20 yıllık bir geçmişim var. Hayatımın ilk 5 yılını saymıyorum ama bu süre zarfında Morrowind, Knights of the Republic, Fallout: New Vegas ve Mass Effect serisi gibi birçok oyunla tanıştım. Ancak The Witcher 3’ü sürekli yarım bırakma hastalığım ve Skyrim’i sadece 6 saat oynayabilmem, batı RYO’larıyla olan ilişkimi sınırlı kıldı. Klasik RYO’lara giriş yapmayı çok istemiş olsam da, Japon yapımı RYO’lar beni her zaman daha çok cezbetti. Bu ilgi 5-6 yıl önce başladı ve hala da devam ediyor. Ancak bu durum, The Outer Worlds ile değişti.
The Outer Worlds’e başlarken aslında büyük bir heyecanım yoktu. Oynadığım batı RYO’larının ikisi olan KotOR II ve Fallout: New Vegas, Obsidian tarafından yapılmıştı; bu benim için bir merak unsuru oluşturdu. Ancak tam anlamıyla beni etkileyen şey, oyunun sunduğu derinlik ve eğlence oldu. The Outer Worlds, ilk bakışta eğlenceli bir oynanış ve loot mekanikleri sunarken, aynı zamanda rol yapmaya odaklanan bir deneyim vaat ediyordu. Fakat yanıldım; The Outer Worlds, daha fazlasıydı.
Uzay ve Kapitalizm
Bu oyunda bahsetmek istediğim o kadar çok şey var ki, nereden başlayacağımı bilemiyorum. Ancak çoğunuzun duymak istediği bir şeyle başlayayım: Tuhaf bir benzetme olabilir, ama bence Lost Odyssey, Final Fantasy X’un ruhani devamıysa, The Outer Worlds da Fallout: New Vegas’ın ruhani devamı. Tıpkı Lost Odyssey gibi The Outer Worlds de formülü fazla bozmadan, yeni bir oyun deneyimi sunmayı başarmış. Eğer daha önce Fallout 3 ya da New Vegas oynadıysanız, The Outer Worlds’e alışmanız çok daha kolay olacaktır. Çünkü temel mekanikler ve diyaloglar adeta Fallout: New Vegas’tan alınmış.
Bu sebeple, her ne kadar oyunun çatışma mekanikleri oldukça tatmin edici olsa da, oyuncular genellikle diyaloglarla görevleri çözmeyi tercih ediyor. Çünkü bu, hem daha eğlenceli sonuçlar doğuruyor, hem de Normal zorluk seviyesinin üstündeki zorluklarda oyunu kolaylaştırıyor. Oyunun geçtiği evren, diyalogları dinleme isteğinizi artıracak kadar ilgi çekici. Obsidian, Ken Levine’in Bioshock oyunlarındaki 50’lerin reklam müziklerini ve görsel tasarım stilini başarılı bir şekilde uzay kolonyal evrenine taşıyarak etkileyici bir atmosfer yaratmış. Her yerde duyacağınız Spacer’s Choice ve Auntie Cleo gibi markaların reklamları, mekanların tasarımı ve menü tasarımı ile bu havayı hissettiriyor. Bioshock kadar etkileyici mi, tartışılır; ancak evrenin sunumu oldukça başarılı.
Özellikle Companion’lar, diyalogların en çok öne çıktığı kısımlar. Her biri özenle yazılmış, kendine has kişilikleri ve görevleri olan, bağlanabileceğiniz karakterler. Görevler sırasında bir karar verirseniz, araya girebiliyorlar veya diyaloglarınızı tamamladıktan sonra kendi görüşlerini paylaşabiliyorlar. Bazı yan görevler, karakterlerin kendilerine özel hikayelerini keşfetmek için sizi yönlendiriyor. Özellikle Parvati ile olan ilişkilerim oldukça eğlenceliydi; onun sevgilisiyle arasını düzeltip barda vakit geçirmek bile keyifli bir deneyimdi. Bu tür diyaloglar, yan görevlerin bile derinliğini artırıyor.
Hikaye ve Markalar
The Outer Worlds’ün hikayesi esasen bu markalar etrafında şekilleniyor. Ana karakterimiz, yıllar önce kaybolan Hope adındaki bir koloni gemisinde dondurulmuş ve kolonileştirmek üzere gönderilmiş, seçilmiş insanlardan biri. Phineas Welles adındaki suçlu ama aynı zamanda bilim insanı, gemiyi bulup bizi uyandırmayı başarıyor ve Halycon’un son umudu olarak bizi göreve çağırıyor. Bu noktada, gezegenleri kurtarma çabamız ve dondurulmuş insanları bulma hedefimiz devreye giriyor.
Oynanış açısından, oyunun “Faction” mantığı, markalar ve gezegenler etrafında dönüyor. Her markayla veya toplulukla iyi ilişkiler geliştirdiğinizde, mekânların satıcılarından indirimli alışveriş yapabiliyor ya da yeni ürünler açabiliyorsunuz. Bu tür detaylar, The Outer Worlds’ü daha eğlenceli kılıyor. Oyunun sunduğu içerik ve mekanikler, her oyuncunun ilgisini çekecek şekilde tasarlanmış.
Vakit Nakittir
The Outer Worlds’ün en çok eleştirilen yönlerinden biri, süresinin kısalığı. Oyun 30-40 saatlik bir oynanış süresine sahip ve bu, The Witcher 3, Skyrim ve Fallout: New Vegas gibi oyunlarla karşılaştırıldığında kısa görünebilir. Ancak bu durumu bir eksiklik olarak değil, aksine bir artı olarak değerlendirmek mümkün. Oyun, 30-40 saatlik süre içinde, hikaye ve görev anlamında sunabileceği çoğu şeyi başarıyla sunuyor.
Günümüzde birçok oyun, oynanış süresini uzatmak için benzer görevleri tekrar tekrar sunarken, The Outer Worlds, her görevi farklı şekillerde sunarak işini başarıyla yapıyor. Örneğin, kilitli bir kapıyı açmak istediğinizde, yeterli maymuncuğunuz ve “Lockpick” yetenek puanınız varsa, kapıyı açmak için sadece bir tuşa basmanız yeterli. Bu tür basit mekanikler, oyuncunun zamanını boşa harcamadan, keyifli bir deneyim sunuyor. Ancak, “Normal” zorluk seviyesi bazı oyuncular için aşırı kolay olabilir; bu nedenle “Hard” seviyesinde oynamanızı öneririm. Daha da zorlayıcı bir deneyim arıyorsanız, “Supernova” zorluk seviyesi, otomatik kaydın sınırlandırılması, Companion’ların kalıcı olarak ölebilmesi gibi zorluklarla dolu bir oyun sunuyor.
Oyunun menü ve envanter sistemi, düzensiz yapısıyla dikkat çekiyor. Konsolda oynuyorsanız, menüler arasında geçiş yaparken takılmalarla karşılaşmanız olası. Menü yazıları küçük kalabilir ve bu da sık sık kontrol etmeniz gereken bir oyun için sorun oluşturabilir. Umarım bu konuda bir güncelleme ile iyileştirme yapılır.
Teknik Performans ve Ses
Oyunu Xbox One X’te oynadım ve ardından PC’de de birkaç saat test ettim. Xbox One X’te görsellik oldukça iyi, birkaç yerde takılmalar dışında stabil bir 30fps performans sunuyor. Ancak, gözler 60fps seçeneğini arıyor. PC’de ise performans açısından değişiklikler yaşanabilir; bazı oyuncular kötü performans raporları verirken, genel olarak optimizasyonun iyi olduğu görüşü de var. Ses kategorisinde ise herhangi bir sorunla karşılaşmadım. Arka planda gelen müzikler atmosferi oluşturuyor ve seslendirmeler oldukça başarılı. Her karakterin seslendirilmesi, karakterlerine uygun bir şekilde yapılmış.
Sonuç
The Outer Worlds’ü kısaca özetlemek gerekirse, “Kaliteli ama güvenli” bir yapım diyebilirim. Lost Odyssey gibi, bu oyun da aşırı güvenli bir yaklaşımla hazırlanmış. Eldeki formülü fazla değiştirmeden, oyunculara tanıdık gelen, ancak yine de farklı bir deneyim sunmayı başarıyor. Bu yaklaşımı olumlu veya olumsuz olarak görmek tamamen sizin perspektifinize bağlı. Bana soracak olursanız, Lost Odyssey şu an en sevdiğim Japon Rol Yapma Oyunları’ndan biri!