The Rogue Prince of Persia: Roguelike Dünyasında Yeniden Doğuş

Persia’nın asi prensiyle roguelike dünyasında epik bir serüvene dalın! Yeniden doğuşun ve maceranın tadını çıkarın.

admin

Geçtiğimiz yıl, tam on yıllık bir sessizlikten sonra, iki yeni Prince of Persia oyunu ile buluşmanın neşesini yaşadık. Bu yeni oyunlardan biri, 2024’ün en iyi metroidvanialarından biri kabul edilen PoP: Lost Crown iken, diğeri ise Dead Cells’in yapımcıları Evil Empire tarafından geliştirilerek erken erişimle sunulan The Rogue Prince of Persia oldu. İlk olarak deneyip birkaç saat boyunca kesintisiz oynadığım TRPoP, ardından tam sürümünü oynamayı beklediğim bir oyuna dönüştü; çünkü heyecanımı kaybetmek istemedim. Ve sonunda o gün geldi!

Öldüm Öldüm Dirildim Valla! İsminden de anlaşılacağı üzere, Dead Cells tarzında, 2D bir roguelike olan TRPoP, oyuncuları kendine çekiyor. Hikaye, sırf düşüncesizliği yüzünden şeytani güçlere sahip bir Hun ordusunun düşmanlığını kazanan Pers Prensi’nin etrafında dönüyor. Prensimiz, boynundaki sihirli kolye sayesinde her öldüğünde, en son uyuduğu yerde yeniden hayata dönüyor. Oyun boyunca Hun istilasının üçüncü gününde, şehrin dışında uyuduğu bir vahada tekrar canlanarak, ailemizi kurtarmanın ve istilayı durdurmanın yollarını arıyoruz. Ölüp yeniden dirilmek, bu yolculukta kaçınılmaz hale geliyor.

Oynanış açısından Dead Cells ile birçok benzerlik taşıyan oyun, her tura rastgele iki silah ile başlamayı ve bölümler arasında çeşitli kapılar aracılığıyla geçiş yapmayı sağlıyor. Düşmanlarla mücadele ediyor ve topladığımız ruhlar sayesinde ekipmanımızı güçlendiriyoruz. Ayrıca, bölüm içindeki mağazalardan yeni özellikler ve silahlar elde edebiliyoruz; öldüğümüzde ise topladığımız her şeyi kaybedip sıfırdan başlamak zorundayız.

Bu durum, TRPoP’ın Dead Cells’in basit bir taklidi olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, tekniği sayesinde kendi kimliğini bulmayı başarıyor. Özellikle Sands of Time evrenine göndermeler yapmayı ihmal etmiyor; Prens’in duvarlarda koşması, direklere tutunması ve kum kuyularıyla hızlı seyahat gibi unsurlar oyunun sevilen yönlerinden. Prens’in akrobatik yetenekleri ise savaşlar ve parkurlarda önemli bir rol oynuyor. Düşmanların etrafında dolaşmak ve onlara ani saldırılar yapmak oldukça keyifli. Oyun, oyuncuyu sürekli hareket etmeye yönlendiriyor ve bunu ödüllendiriyor, bu da onu Dead Cells’tan daha farklı bir deneyim haline getiriyor.

Bazılarımız İçin Zaman Dümdüz Akan Bir Nehir Gibidir Kapsamında birçok mekanik barındıran TRPoP, topladığımız madalyonlar sayesinde karakterimize geçici beceriler katabiliyor. Hangi madalyonun hangi kombinasyonla daha etkili olduğunu keşfetmek, saldırılarımızı daha güçlendirmemize olanak tanıyor. Kırmızı ışıklı odalarda kurulu tuzaklardan geçip yeni silahların planlarını bulabilirken, mavi ışıklı odalarda hikaye parçalarıyla karşılaşıyoruz. Oyun, açılabilir kıyafetler ve yetenek ağaçları gibi unsurlarla oynamayı zenginleştiriyor.

Bununla birlikte, oyunun önemli bir eksiği, bir roguelike için fazla çizgisel olması. Sürekli aynı günü tekrar yaşadığımız için vaha dışındaki diyaloglar nadiren değişiyor. Bu durum, aynı boss ile ve aynı NPC’ler ile sık sık karşılaşmamıza neden oluyor ve okuyacağımız diyalogları tekrar tekrar yaşamamıza yol açıyor. Bölümler rastgele oluşturuluyor dense de, Akademi bölümünde yapılacak şeyler her zaman aynı: İki asansörü aktive edip ana kapıdan çıkmak.

Ayrıca oyunun görev bazlı yapısı da (Kardeşin Şahin’i kurtar, anneni kurtar, baraj kapaklarını aç vs.) oyuncuların istediği yoldan değil, mecburi yönlerden ilerlemesine neden oluyor. Tüm bunlar, “bir tur daha” hissinin çabuk kaybolmasına ve oyunun hızlı bir tekrar döngüsüne girmesine yol açıyor. Eğer Evil Empire, Dead Cells için yaptığı gibi TRPoP’ı da ilgili DLC’lerle destekler, yeni biyomlar ve rotalar eklerse, gelecekte daha farklı deneyimler yaşayabiliriz. Ancak şu an itibarıyla The Rogue Prince of Persia, birçok roguelike arasında ortalama bir seviye üstünde kalıyor.

İlgili Gönderiler

Exit mobile version