Ultros: Renkli ve Derin Bir Metroidvania Deneyimi
Ultros ile renkli ve derin bir Metroidvania deneyimine adım atın. Keşfedin, savaşın ve unutulmaz bir dünyada serüven yaşayın.
10 saat önce
Ünlü Türk düşünürü Acun’un sıkça tekrarladığı bir ifade vardır: “Ben böyle bir şey görmedim.” Daha önce birçok metroidvania oyunu deneyimlemiş biri olarak, Ultros için bu sözü rahatlıkla kullanabilirim. Daha evvel pek çok double jump gerçekleştirdim, air dash’ler arasında koştum ve pek çok tuzakta canlarım gitti ama bu kadar sıra dışasını ben daha önce görmedim. İçinde hem kafa açıcı psychedelic bir renk paleti var, hem de kozmik yaratıkların tuhaf bir çeşitliliği, roguelike unsurlar bulunuyor ve yaratık organlarını yemek de cabası. Dahası, dikkat edin, bahçıvanlık da mevcut! Bahçıvanlık dediğimde aklınıza ne gelir bilemiyorum; belki de “Eser abartıyor, oyun tohum bulup toprağa dikmiyoruz herhalde” diyorsunuzdur ama gerçekten bu oyunda tohumları bulup toprağa dikiyoruz 🙂 Başlangıçta bu özelliğin önemini fark etmiyorsanız bile, zamanla her şeyin anlam kazanmakta olduğunu görüyorsunuz.

Kozmik rahim mi, ne kadar ilginç! Ultros’ta, Sarcophagus adlı koca bir kozmik rahmin içindeyiz. Burada Ultros adında eski bir demon yaşamakta. “Çıkışı olmayan bir kara delik içinde Sarcophagus’u keşfetmeli, gezegenin sakinleriyle tanışıp görevini anlamalısın” denilmiş. Gerçekten de bu kara delik sayesinde kendimizi sonu olmayan bir zaman döngüsüne kapılmış buluyoruz. Her döngüde yeni keşifler yapıyor, karşılaştığımız karakterlerin tepkilerini görebilirken, yeni yetenekler kazanmakla birlikte oldukça iyi bir şekilde işleyiş sağlanmış bir oyun deneyimi yaşıyoruz.
Öncelikle Ultros’un en dikkat çekici yönü olan grafiklerinden bahis açmak istiyorum. Renklerin enerjik ve tripsel bir yapıda olduğunu gördünüz mü? Mor tonları, neon renkler, parlak yeşiller ve turuncular. Sadece oyun evreni değil, karakterler ve düşmanlar da bu renklerin cazibesine tanıklık etmektedir. Bu sanatsal çalışmanın arkasında, Hotline Miami’den tanıdığımız Niklas “El Huervo” Akerblad var. Hotline Miami’deki renk paletinin sadece ufak bir versiyonunu burada sundu ancak bu oyunda hayal gücünü fazlasıyla serbest bırakmış. Görsel anlamda gerçekten muazzam ve bu dünya içinde dolaşmak insanı adeta “kafam güzel herhalde” düşüncesine sürüklüyor.

Başlarda, yaratık organlarını yemekle ilgili bir ifade kullandım, yanlışlıkla yazmadım. Oyunda çok sayıda farklı yaratıktal karşılaşıyoruz ve öldürdüğümüzde onların vücutlarında çeşitli organlar düşüyor. Bu organları yiyerek besin değerlerimizi artırabilir ve yükselen değerlerle birlikte yeni yetenekler açabiliyoruz. Yaratıkları öldürürken farklı teknikler ve kombinasyonlar kullanmak bu “hasat” işlemini mükemmel hale getiriyor, bu sayede yüksek kaliteli organlar elde edebiliyoruz. Sürekli aynı düşmanları öldürdüğünüzde ise daha vasat organlarla karşılaşıyoruz. Kaliteli olanların besin değeri daha elbette yüksek. Bu organları yemek ayrıca sağlık seviyenizi de artırıyor; yani oyundaki sağlık iksirleri bu organlarla sağlanıyor.
Sağlığınız için günde üç öğün organ yiyiniz! Organ tüketimiyle elde ettiğiniz, ya da açabildiğiniz yetenekler arasında klasik metroidvania yetenekleri de bulunmakta, örneğin çift zıplama. Diğer bir yetenekle kombolarınıza üçüncü bir saldırı ekleyip daha fazla zarar vermek mümkün. Havada tekme atma, haritadaki topraklara organ gömüp gübre oluşumlarını sağlama gibi birçok yeteneğiniz var. Ama dikkat edin, bir döngüyü tamamladığınızda, yani gittiğiniz yere ait şamanı öldürdüğünüzde kendinizi oyunun başında buluyorsunuz ve hiç yeteneğiniz yok 🙂 Sil baştan, ama tam olarak değil… Ultros burada çok özel bir mekanizmaya sahip. Gizli ya da zor ulaşılan yerlerde Mnemonic Mycelium adında Anı Kilitleri bulabiliyorsunuz. Bu kilitler, istediğiniz yetenekleri kaydedebilmenizi sağlıyor; sonraki döngülerde anıları unutmuyorsunuz ve o yeteneği yeniden kullanmaya başlayabiliyorsunuz. Kilitleri istediğiniz yeteneklere takıp çıkartabilirsiniz, tamamen özgürsünüz.

Ultros’un en önemli mekaniği işte bu döngü sistemidir. Her döngüde amacınız haritanın belirli bölgelerindeki podlara ulaşmak ve bunları parçalamaktayken, bunlar genellikle bir bossun sonrasında yer alıyor. Podu parçaladığınızda şamanı öldürdüğünüzü öğreniyorsunuz ve sonrasında bu döngüyü kapatmanız isteniyor. Poddan çıkan siyah akıntı, gitmeniz gereken yönü gösteriyor. Dilerseniz keşfe devam edebilirsiniz ama gerekli özel geliştirmelere sahip olmadığınız için gidebileceğiniz yer kısıtlı kalacaktır.
Extractorrrr, benim adım Extractorrr Geliştirmeler, Extractor ismindeki cihaza yükleniyor. Bu araca sahip olduğunuzda o döngüde özel geliştirmeleri açmanız mümkün. Mesela, bir tanesiyle belirli yolları kapatan dikenli çalıları ortadan kaldırmanız olası oluyor, başka bir tane ile daha önce zor ulaşılan yerlerde ‘uçabiliyorsunuz’. İşte bu, geleneksel metroidvania ‘gating’ sistemi. Ancak bir döngü sona erdiğinde Extractor da kayboluyor; bunu bir daha almak için döngüyü kapattığınız merkez odaya geri dönüp Extractor’ı tekrar almanız gerekecek. Neyse ki, Extractor daha önceki geliştirmelerinizi hatırlıyor, böylece sahip olduğunuz ek geliştirmelerle diğer podlara yönelme şansınız bulunamaktadır.

Başından beri bu bahçıvanlık konusuna odaklandınız değil mi? Şimdi bu konuya geliyorum. Başlangıçta Gardener (Bahçıvan) isimli bir karakterle karşılaştığımda, bunun oyunun ekstra bir niteliği olduğunu düşünmüştüm. Farklı yerlerde çeşitli tohumlar buluyoruz; her birinin kendine göre açıklamaları var. Birini verimli bir toprağa ektiğinizde ilk etapta bir filiz çıkıyor. Bazen bu filizi bir basamak olarak kullanarak daha yukarıdaki platformlara zıplıyoruz, bazen bu bitkileri döngü içerisinde engelleri aşmak için kullanabiliyoruz. Örneğin, Staccati tohumu kaktüs benzeri bir bitki oluşturuyor ve bu bitki büyüyerek kapalı duvarları kırabiliyor.
Tohumlar fidana… Fidanlar ağaca… Ultros’un en büyük sırrı ilk birkaç döngüyü tamamladıktan sonra ortaya çıkmakta. Ektiğiniz tohumlar ve onlardan büyüyen bitkiler döngülerden etkilenmez. Yani ilk döngüde ektiğiniz bir tohum, belki üçüncü döngüde bir büyük ağaç haline gelmiş olabilir! Bu ağaç sayesinde ulaşılması zor bir yere ulaşmak mümkün. Tohumların işlevlerini, birkaç döngü içinde nasıl değiştiklerini keşfetmek, oyunun ne denli canlı olduğunun farkına varmanızı sağlıyor. Planlarınıza buna göre yön vermeye başlıyorsunuz; doğru tohumu doğru yere ekerek, gübre yoluyla döngüleri beklemeden büyümeyi hızlandırabiliyorsunuz. Ektiğiniz bitkilerden elde edeceğiniz meyve ve tohumlar, bu yaşam döngüsünü sürekli kılmanızı sağlıyor. Belirli bir aşamada, ekildiğiniz tohumları çıkarmanıza yarayan bir yeteneğe de sahip olmaktasınız. Bu noktada bahçıvanlık ile ilgili mekanizmaları iyi anladığınız için “hangi toprağa ne eksem de şu engeli aşsam” sorusunun cevabını bulmuş oluyorsunuz.

Ultros, kökleri sağlam olan bir türü alarak bunu bu şekilde özgün şekilde değiştirebilmesi ve oyuncuyu soğutmadan bunu başarabilmesi gerçekten büyük bir başarı. Ultros, her anında metroidvania türünün ana özelliklerini sunan, ancak önceden gördüğünüz hiçbir şeye benzemeyen bir yapıya sahiptir. Sonuç olarak, Ultros’un dışarıdan göründüğünden çok daha derin bir metroidvania oyunu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hem çok derin hem de çok renkli. Bu ‘benzersizliği’ sayesinde herhangi bir metroidvania hayranının türün geleceğine ilişkin bu oyunu oynamasını kalpten öneririm. Şimdi, ben öneri tohumumu buraya ekleyeyim… Fışırt fışırt fışırt (toprak kazma sesini yapmaya çalıştım, üzgünüm). Birkaç döngü sonra görüşürüz; o zamana kadar öneri tohumum ağaca dönüşmüş olur.




Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?