İblislerin düşmanları karşısında hissettikleri korku, kuşku ya da belirsizliklerle ilgili çok fazla bilgi sahibi değiliz. Ancak, bu lanetli varlıkların böyle hislere kapılması için bir sebep olsaydı, bu kesinlikle Gri Şövalyeler olurdu. — Engizisyoncu Lord Zagthusa Zeist, Ordo Malleus
Warhammer 40K hayranları adeta haykırıyordu. “Lütfen, daha fazla sıra tabanlı strateji oyunu çıkarmayın” diye yalvarıyorlardı. Ancak yapımcılar bu taleplere kulak asmadı ve benzer Space Marine bölümleri üretmeye devam ettiler. Aslında, Games Workshop’un lisans verme süreçleri, oyunların çok ötesinde bir duruma dönüşmüştü: Yıllar boyunca bir bayrak ya da oyuncak için lisans vermenin ötesinde, iç çamaşırından yılbaşı süslerine kadar uzanan bir lisans verme süreci ile karşı karşıyayız. (Üzerinde “Waaagh” yazılı bir iç çamaşırı bile var; İmparator ne düşünüyorsa, ona göre düşünsün!)
Sinirleri daha fazla germeden oyunumuza geri dönelim: Chaos Gate, 1998 yılında strateji alanında tanınan SSI tarafından piyasaya sürülen, Ultramarine’ler ile hain World Bearers’ları arasındaki sıra tabanlı bir savaşı konu alan bir oyundu. Döneminde beğenilen nadir Warhammer 40K oyunlarından biriydi. Devam oyununu geliştiren Kanadalı Complex Games, daha önce mobil platformda başka bir Warhammer 40K oyunu olan The Horus Heresy: Drop Assault’ı yaratmasına rağmen, pek popüler biri değil. Dolayısıyla, SSI’ın Chaos Gate’ine gelen bu yeni oyun, onlar için büyük bir sınav niteliği taşıyordu. Şimdi vereceğim bir sürpriz haber: Çok iyi bir iş çıkardılar!
Daemonhunters’da bir Grey Knight savaş gemisinin komutasını üstleniyoruz. (Grey Knights’ın kim olduğu hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz, lütfen ilgili kutumuza göz atın.) Oyundaki düşmanımız, Warhammer evreninin en korkunç Kaos tanrısı olan Nurgle. Onu tapanlar, kendisini “Büyükbaba” olarak anarak vebalarını yaymaya devam ediyor. Şövalyelerimiz, Nurgle’ın Bloom adlı vebasına karşı mücadele veriyorlar. Devasa, gotik bir katedrali andıran gemimiz, ana üssümüz olarak görev yapıyor. Bu gemi ile beraber, Nurgle’ın planlarına karşı araştırmalar yapıyor ve salgını temizlemek için galaksiyi dolaşıyoruz. (Pandemiyle ilgili bu ifadeler oldukça garip hissettirebilir.) Bu süreçte gemideki karakterlerle diyaloglar kuruyoruz, NPC’ler arasında arabuluculuk yapıp bazen cesur kararlar almak zorunda kalıyoruz. Verdiğimiz kararların sonuçlarına da katlanmak zorundayız; bu sonuçlar, araştırma hızını düşürebilir ya da daha fazla deneyim puanı kazanmamıza yol açabilir. Burada sadece “Uzay Bahriyelisi” sayısını artırarak yeni yetenekler ve silahlar almıyoruz. Riskli tıbbi kararlarla askerlerimizin hayatını veya yoğun bakım ekibimizin verimliliğini riske atmak zorunda kalabiliyoruz. Bu kararlar, politik ikilemlerle de birleşiyor. Seçimlerinin vizyonu ve bilgisi, oyundaki sıra tabanlı savaşların sonucuna etki ediyor. Bu tür ikilemler, galaksiler arası yolculuk ederken karşımıza çıkıyor.
“TABİİ YA, XCOM’UN W40K EVRENİNDE GEÇENİ”
Bu cümleye ancak yüzeysel bir değerlendirme yapabiliriz. Çünkü Daemonhunters, bunun çok ötesinde bir deneyime sahip. Öncelikle, geleceğin dev şövalyeleri, Terminatör zırhına uygun bir ağırlığa sahip. Onlar saldırırken yer sarsılıyor ve düşman zırhlarını kolayca yırtıyorlar. Engellerin üzerinden atlayarak ilerliyor, ışınlanıyor ve gittikleri yerlerde ölüm dağıtıyorlar. Haritalar, bu yeteneklerin gerektirdiği şekilde etkileşimli nesnelerle dolu olduğundan, bu koşuşturma büyük bir keyif veriyor. Taktik stratejilerdeki tur başına sınırlı aksiyon puanı (AP) burada da geçerli. Ancak Daemonhunters’da Willpower (WP) adında ikinci bir kaynak daha var ve bu, şövalyelerin psişik güçlerini kullanması için önemli bir yöntem.
Bir gezegenin Exterminatus emriyle ortadan silinmesi, W40K fanlarının daha önce tanık olduğu bir durum değil. Ancak Daemonhunters’da işler daha karmaşık ve sabır gerektiriyor. Oyunda sekiz sınıftan dördü ile başlıyoruz ve deneyim kazandıkça üst yetenek kilitlerini açıyor, yeniden farklılaşan sınıf ağaçlarıyla ilerliyoruz. 30’dan fazla yeteneğin tamamına ulaşmamız mümkün değil; ödüllerimiz arasında birçok zırh, yakın dövüş ve menzilli silahlar ile el bombaları bulunuyor. Böylelikle durumlara uygun seçimler yapabilirken oyun tarzımıza da uygun ilerleyerek tekrar oynanabilirliği artırıyoruz. Düşmanın hem sağlığını hem de yenilenen zırhını hedef alıyor, onları sersemleterek infaz etmeyi mümkün kılıyoruz. Bu, XCOM’daki gibi yüksek ihtimal yüzdeleri ile ıskalamıyoruz.
W40K hayranlarının iyi bildiği bir başka gerçek ise Warp güçlerinin bir bedeli olmasıdır: Kullanılan psişik yetenekler WP harcarken Yozlaşma seviyesi %100’e ulaştığında bir Warp fırtınası başlıyor. Bu durum, Nurgle’ın hizmetkârlarını mutasyona uğratma ya da veba miktarını artırma şansı tanıyor. Sıra dışı bir şekilde, hareket hızımız düşebilir veya düşman zırhları güçlenebilir. Warp anında neler olacağını bilmemek, oyunu heyecanlı ve dinamik tutuyor. Oyun sırasında galaksi haritasında eş zamanlı saldırılar meydana geliyor. Biz saldırılan gezegenlere gidip görevleri tamamlarken, göz ardı ettiğimiz gezegenlerde kaos seviyesi artıyor; bu durum da oyunun adını almasına yol açıyor. Açılan Kaos Kapıları sayısı arttığında ise oyunu kaybetme riskiyle karşı karşıya kalıyoruz.
“Şiş lenf bezleri, balgam, kan ve bağırsaklar! Kaynar çürük ve irinler! Kabarcıklar, ateşler, iltihaplı yaralar! Yaralarınızdan iltihap fışkırıyor!”
— Plaguebearer Zebanileri’nin ilahisi
Grandmaster moduyla mı oyuna başladınız? Cüretkar bir tercih. İyi eğlenceler demeye her zaman hazır olmalısınız. Eğer kaşınmıyorsanız bu mod kapalı kalabilir. Ancak geri dönüşü olmayacak sonuçlarla başa çıkmak zorunda kalacak olan strateji ustalarının adrenalini artacaktır. Düşmanlarımız Gri Şövalyeler; birçok Space Marine bölümünden daha dayanıklı bir yapıya sahibiz. Ancak bu, dikkatsiz olmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Tamam, bir birim düştüğünde tüm her şey bitmiyor. Bu muazzam zırh altında, düşen birim 3 tur sonra ayakta olacak; fakat yine de dikkat edilmesi gerekiyor. Bir görevde, yaralı bir askerin sonraki göreve hiçbir şey olmamış gibi katılmasını beklememeliyiz, öyle değil mi? Evet, yaralarla gemiye dönen birimlerin toplanması biraz zaman alıyor. Bu süreçte ekipmanımızı güçlü tutmak amacıyla yeni birlikler ediniyoruz. Görevlerdeki çatışmalar bir yana, hasar gören gemimizi de toparlamak durumundayız. Görevden önce, geminin hangi kısımlarını geliştireceğimize karar vermeliyiz ve aynı zamanda şövalyeleri yetenek ve estetik açıdan geliştirerek stratejimize uygun mühimmatlarla donatmalıyız.
Oyunda mücadele ettiğimiz düşman çeşitliliği zaman alsa da, kaosun kirli etkileri nedeniyle görevler uzayabiliyor. Nihayet yeni düşman tipleri eklendiğinde, savaş dinamikleri değişerek oyuncuyu uyum sağlamaya yönlendiriyor. Ancak o zamana kadar tekrarlayan görevler, sabrımızı zorlayabilir. Neyse ki, oyunun sunduğu yan ödüller bu tür görevleri oynanabilir kılıyor; örneğin, bir bölümü 3 askerle tamamlamak, el bombası kullanmadan bitirmek veya belirli bir silahla belli sayıda düşmanı öldürmek gibi.
Oyun, grafik açıdan estetik bir görsellik sunuyor. O kritik vuruşların ne yapabileceğini ilgiyle izlerken, bazen uçan düşmanlar, araba çarpışmalarındaki mankenler gibi sarsılıyor; buna da kadı kızı diyelim. Bu yazıyı yazarken bile çıkan üç yamayla bazı sorunlar çözüldü. Ancak geliştirme süreci daha iyi olabilirdi. Steam yorumlarında anlık fps düşüşleri veya süre kısıtlamalı bölümlerdeki donmalarla ilgili şikayetler mevcuttur.
“Bizler Gri Şövalye savaşçılarıyız; inançla zırhlanmış, adanmışlıkla korunan ve amacımızın saflığı ile silahlanmış durumdayız. Fakat daha da önemlisi, İnsanlığın ilahi İmparatoru’nun ışığını; şeytanları temizlemek için taşıyoruz; her nerede olurlarsa olsunlar.”
— Brother-Captain Arvann Stern
Müzikler konusunda ayrı bir parantez açmalıyım: Dawn of War 2 ve Space Hulk gibi W40K oyunlarından hatırlanabilecek Doyle W. Donehoo’nun katkısı var burada. Kendisi, 1998 Chaos Gate’nin meşhur Ultramarine Chant’ını da elden geçirmiştir. Ayrıca, oyunun seslendirme kadrosu da oldukça kaliteli. Örneğin, Vardan Kai karakterini Andy Serkis (şu ünlü Gollum) seslendirmiştir.
Bu oyunu sevmemin bir diğer nedeni, tüm bu tempoya rağmen ciddi bir derinlik sunması. Göze çarpan pek çok detay var ve seçilen karakterler ve yetenek tipleri gidişatı gerçekten etkiliyor. Bu oyun, XCOM’dan çok daha agresif ve hızlı bir deneyim sunuyor. Aksiyonlara karar verdikten sonra arkama yaslanıp heyecanla izlerken daha fazla keyif aldım. Sıra tabanlı stratejileri seviyorsanız, W40K evrenine aşina olmasanız bile bu oyuna gönül rahatlığıyla şans verebilirsiniz. Eğer benim gibi “The Sims: W40K Edition” çıksa bile denemek isteyecek biriyseniz, muhtemelen çoktan oyunu yarılamışsınızdır. Muhtemelen W40K evreninde geçmese, Oyungezer’in Dört Atlısı bana yedirmezdi, ama o da ayrı bir konu. 🙂
GREY KNIGHTS KİMDİR?
Kısaca Engizisyon’dan bahsetmek gerekli: Engizisyon, İnsan İmparatorluğu’nun düzenli yönetim hiyerarşisi dışında kalan ve İmparatorluk ile insan dışındaki tüm ırk ve inanışlara karşı koruma sağlamak amacıyla kurulmuş gizli ve katı bir teşkilattır. Engizisyonun alt yapıları arasında; Ordo Malleus yani zebani avcıları, Ordo Hereticus yani cadı avcıları ve Ordo Xenos yani uzaylı ya da yaratık avcıları bulunmaktadır. Temel amacı Tanrı-İmparator’un diyarını Kaos, Kafir (heretik) ve mutant yaratıklardan korumaktır. İşte Grey Knights, Chapter 666 olarak da bilinen ve Engizisyon içinde bile sır olarak tutulan bir gruptur. Ordo Malleus ile entegre çalışarak onların bir uzantısı gibidirler. Bu birliğin eylemlerine tanık olan diğer Space Marine’lerin hafızaları silinir ve onları görebilen Imperial Guard askerleri ise infaz edilir. Gizlilik, o kadar önemlidir ki. (Space Wolves Chapter’ı bunun dışındadır; geçmişte I.Armageddon Savaşı sonrasında “Months of Shame” olarak bilinen bir dönemde feci bir iç savaş yaşamışlardır.) Grey Knights, Horus Heresy döneminde Malcador’un öneri ve çalışmaları ile doğrudan Kaos ve zebaniler ile çatışmak amacıyla tasarlanmıştır. Grey Knights’ın gen tohumlarının doğrudan İmparator’dan geldiği söylenir. Dolayısıyla her birey, hem Space Marine hem de psişik güçlere sahiptir. Ayrıca, Second Founding grubunun parçası olmalarına rağmen, bir bileşeninin bile Kaos tarafından ayartılmadığı tek grup olmaları ile gururludurlar. Ana üsleri, Satürn’ün Titan uydusudur. Grey Knights ile ilgili daha fazla bilgi edinmek isterseniz, Grey Knights the Omnibus adlı üç romanını tek ciltte derleyen kitabı öneririm. |