Warhammer: Realms of Ruin – Strateji ve E-spor Arasında Kaybolan Bir Oyun Deneyimi
Warhammer: Realms of Ruin, strateji ve e-spor unsurlarını harmanlayarak oyunculara eşsiz bir deneyim sunan etkileyici bir oyun dünyasıdır.
21 saat önce
Ordumla birlikte Ghur’un acımasız, sinsi bataklıklarının derinliklerindeyim. Şu anda iki farklı zorlukla yüzleşiyorum; bir yandan adamlarımı idare etmeye çalışırken, diğer yandan Orrukların acımasız saldırılarını geri püskürtme çabası içindeyim. Eğer düşmanı alt etmek istiyorsak, stratejik noktaları ele geçirmemiz kesinlikle şart. Ancak sayımız çok az, hayli yetersiz. Yeşil derili düşmanlarımız ise, yerden fışkıran mantarlar gibi çoğalıyor.

İki askerimi ana üssümü korumaları için bırakıp, geri kalanlarla en yakın stratejik noktaya saldırıyorum. Orruklar sıkı bir direniş gösteriyor; ancak biz daha güçlü ve dayanıklıyız. Noktayı ele geçiriyoruz. Fakat aniden ana üssümün saldırıya uğradığına dair bir uyarı alıyorum. Oraya iki asker bırakmamış mıydım? Hızla mini-haritadan o tarafa ışınlanıyorum ve ne göreyim? Düşman ana üssümü imha edecek seviyeye gelmiş, ama muhafızları orada sadece boş boş bekliyor. Hatta birisi, bir okçu birliğinin saldırısı altındayken yavaş yavaş can veriyor.
Sinirlenip, bir-iki tanesi haricindeki tüm ordumu geri çekiyorum. Üssü kaybetmek, bölümü kaybetmek anlamına geliyor. Ancak birimlerim yavaş ilerliyor; neredeyse kağnı hızında hareket ediyorlar. Oraya ulaşmam bir dakikamı alıyor ve ardından Orrukların üzerine çullanıyorum. Kıl payı da olsa kurtarmayı başarıyorum. Ancak tam o sırada düşmanımın kahramanının az önce ele geçirdiğim stratejik noktaya saldırdığını keşfediyorum. Hemen oraya koşuyorum. Ordumu güçlendirip, bu noktalardan en az birini tutmam gerekiyor. Bunu başarmak için daha fazla adam bulmam şart. İyiden iyiye bir kısır döngü haline dönüşüyor. Üstelik oyun tüm bunları beş dakikada yapmamı şart koşuyor; aksi takdirde düşmanım kazanacak. Yüzümü ovuşturup fareme uzanıyorum ve mücadeleme kaldığım yerden devam ediyorum.

Bu da mı DoW değil? İncelemenin başında da belirttiğim gibi, oyunumuz, daha önce “Dawn of War” ve “Company of Heroes”da gördüğümüz stratejik noktaları ele geçirme mekanizmi üzerine inşa edilmiş. Ancak maalesef, hem derinlik hem de oynanış açısından bu iki oyunun gerisinde kalıyor. Tıpkı “Dawn of War 3”te olduğu gibi, yapımcılar çok oyunculu modu bariz şekilde ön plana çıkarmış. E-spor arenasının yeni gözdesi olmayı hedeflemişler gibi görünüyor ama bunun izlerini her yerde görebilmek mümkün.
Öncelikle, oyunda üs kurma özelliği neredeyse yok. Haritanın en altında, çoğu MOBA oyununda olduğu gibi ana üssümüz bulunuyor. Buraya tıkladığımızda, yeterli kaynağımız varsa birkaç saniye içinde yeni birim üretebiliyoruz. Aynı şekilde, bunları geliştirmek mümkün. Fakat bu da “Acaba şimdi üssümü mü güçlendirmeliyim? Yoksa önce yeni birim çıkarabileceğim bir bina mı dikelim?” gibi taktiksel düşüncelere yer bırakmıyor.

Haritalar koridorlar şeklinde tasarlanmış ve senaryo gereği farklı şeyler yaptığımız birkaç bölüm dışında, tek amacımız stratejik noktaları ele geçirmek. Bu noktalara kuleler dikerek ve adam çıkarmak için gereken kaynakları bu şekilde topluyoruz. Bazen de zaman sınırlı görevler ile karşılaşıyoruz. Düşman ise oyun tarafından belirlenen sınırlamalara takılmadan, durmaksızın adam üretiyor. Bu da onu birkaç farklı yönden aynı anda saldırı yapabilmesini sağlıyor. Dolayısıyla, taktikselliği bırakıp, yalnızca yapay zekâya ayak uydurmak için oradan oraya koşturmak zorundasınız.
- Stratejik noktaların etrafında hiçbir tahkimat veya savunma yapısı yerleştiremiyorsunuz.
- Bu noktalardan birini ele geçirdiğinizde, sadece birkaç asker yerleştirebiliyorsunuz.
Aksi takdirde düşman bu bölgeleri hızla geri alıyor. Öte yandan, “Dawn of War 1”de (2004) bu noktaları savunmak için taretler çıkarabiliyorduk, “Company of Heroes”da (2006) ise makineli tüfekler ve toplar vardı. Ancak “Realms of Ruin”de savunma seçeneğimiz yok. Elbette stratejik noktaların üstüne düşmana ateş eden bir kule dikebiliyorsunuz ama bu kuleler o kadar zayıf ki, saniyeler içinde yok edilebiliyor. Ayrıca kule dikmeyi seçtiğinizde o noktadan kaynak elde edemiyorsunuz.

Bölümleri kazandığınızda oyun “ödül” olarak çok oyunculu maçlarda kullanabileceğiniz bayraklar, portreler ve flamalar gibi unsurlar veriyor. Tabii ki oyunun içinde yaptığımız iyi hareketleri öven veya uyaran, karizmatik bir ses de mevcut. Tıpkı “DOTA 2” ve “LoL”deki gibi.
Yapamayan Zekâ Birimlerimizin zekâ düzeyi de oldukça düşük. Düşman okçuları onlara uzaktan ateş ederken, onlar bekleyip pasif bir şekilde can veriyorlar. Stratejik noktaları korumak için diktiğiniz muhafızlar, düşmanları görmedikleri sürece kulelerin yanlarında bile can verdiği birimlere saldırmıyor. Her bölümün başında en fazla 8 asker çıkarabiliyoruz, bunun 2-3 tanesi oyun tarafından size sağlanan kahramanlardan oluşuyor. Yani yüksek bir rakam kalmıyor. Üssünüzü geliştirerek bu sayı 12’ye (sonlara doğru 15) kadar çıkabilir. Ancak, daha önce bahsettiğim sürekli düşman akınları nedeniyle bu da yetersiz kalıyor.

Askerlerimize verebileceğimiz sadece iki taktiksel komut mevcut: Attack Move (Yürürken Saldır) ve Retreat (Geri Çekil). Devriye Gez, Saldırıya Ateşle Karşılık Ver veya Yerini Koru gibi en temel özelliklerden bile yoksunlar. Bu taktiksel manevraların “StarCraft” (1998) ve “Warcraft III”te (2002) olduğunu belirtmekte fayda var. Tabii ki bu bir Warhammer oyunu ve askerlerimiz sıradan değiller; Stormcast Eternal adlı ölümsüz savaşçılar. Her birinin kendine özgü yetenekleri var. Ancak yapımcılar, oyuna öyle bir mekanik eklemiş ki savaş sırasında bu özel yeteneklerin yarısını kullanamıyorsunuz. Düşman birimleriyle kılıç tokuşturduğunda (masaüstü oyununa uygun olarak) birbirlerine kilitleniyorlar ve yalnızca bir taraf ölene kadar savaş devam ediyor. Bu tür durumlarda tek yapabileceğiniz şey canı azalanlara “geri çekil” emri vermek. Fakat bunu yaptığınızda, askerleriniz ele geçirdiğiniz son stratejik noktaya değil, haritanın en başındaki üssünüze geri çekiliyor. Böylece ele geçirdiğiniz yerler savunmasız kalıyor ve yavaş hareket eden askerlerinizi tekrar çatışma alanına geri getirmek dakikalar alıyor.
Harcanan Potansiyel Şimdi, yiğidi öldürüp hakkını yemeyelim. “Realms of Ruin”in başarılı olduğu kısımlar da mevcut. Karakter modellemeleri, seslendirmeleri, grafikler ve bölüm tasarımları oldukça üst düzey. Oyunun hikâyesi, Age of Sigmar atmosferine bağlı kalışı ve Stormcast Eternal askerlerinin makus talihini yansıtışı gerçekten hoş. Bunun yanı sıra senaryo süresince Stormcastler dışında, Orruk ve Tzeench ırklarını yönetebilmek ve bazı bölümlerde onlara komuta edebilmek de oyuna renk katmakta. Senaryo dışında 1v1 ve 2v2 gibi formatlarda insan ya da yapay zekâyla kapışabileceğimiz bir çok oyunculu mod mevcut. Ayrıca, Stormcast, Kruleboyz, Tzeench veya Nighthaunt ırklarını yönetebildiğimiz Conquest (Fetih) modu da bulunuyor. Ancak tüm bu modlar, tahmin edeceğiniz gibi stratejik noktaları ele almayı gerektiriyor.

Kısacası, “Realms of Ruin” kalitesiz bir yapım olma özelliğini taşımıyor. Prodüksiyon kalitesi gerçekten üst düzey; ancak ne yazık ki iyi bir GZS değil. Oyunun basitleştirilip yeni bir e-spor furyası yaratmak yerine, daha derin ve taktiksel bir deneyim sunmaya odaklanması gerekirdi. Zira şu haliyle eğlenceli görünmüyor.




Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?