Witchfire: Roguelike FPS Dünyasında Yeni Bir Soluk
Büyü, ateş ve FPS aksiyonu bir araya geldi! Witchfire ile hem düşmanları alt et hem de kahkaha at, çünkü bu roguelike dünyası bolca sürprizle dolu!
5 saat önce
Efendim, insanın yaşlandıkça oyun dünyasına girmesi zorlaşıyor derler. Hadi canım, daha neler! İşten eve yorgun geldiğinizde ne yaparsınız? Bir köşeye kıvrılıp “Bugün oyun oynayayım” deme cesaretini buluyorsunuz. Ama açtığınızda karşınıza çıkan RYO dünyasında kayboluyorsunuz. Oyun ilerliyor, yan görevler peşinizi bırakmıyor, gözlerinizden yaşlar süzülüyor, en sonunda gecenin bir vakti saat 1’de yatağa girmeye çalışırken bir yandan mızmızlanıyorsunuz: “Ah, ne benim görevim vardı, nerede kalmıştım”. Öyle bir haldesiniz ki, döngü mevsim gibi; kış, yaz fark etmez hepsi aynı! İşte tam bu noktada roguelike oyunların altın değerinde olduğunu düşünüyorum.

Roguelike oyunları açınca, bir-iki tur atıp hemen kapatmak çok kolay. Gerçekten! Hatta birkaç gün sonra elinizi alıştırdıktan ve kas hafızanızı devreye soktuktan sonra, iki haftada bir açsanız bile eski dostlarınızı hatırlıyorsunuz. Ama tabii roche gibi roguelike oyunların çeşitlilik sorunları olduğu malum. Tam bu noktada Witchfire devreye giriyor ve sektörün açığını fırtına gibi değerlendiriyor. Öyle ki, yapılacaklar listesini katlayıp, kaleme sarılmış bir şifre gibi mühürlüyor.
Bunlar nasıl referanslar kardeşim?!
Witchfire’ın yapımcısı The Astronauts’u incelediğimizde aslında geçmişe gittiğimizi görüyoruz. Bu ekip, daha önce The Vanishing of Ethan Carter adlı bir yapımda bulunmuş; kesinlikle türleri arasında zıt uçlarda gidip gelen bir oyun yapmışlar. Akıllarındaki takım ise tam 12 kişiden oluşuyor ve bazıları Painkiller ve Bulletstorm’un arkasındaki dehalar! Dolayısıyla onların referansları hayli ilginç ve sağlam. Hani bazıları indie der ya, ancak dikkatinizi çekerim, bu oyunun kalitesi bildiğiniz AAA seviyesinde! Grafiklerden mekaniklere, her şey harika. Erken Erişim aşamasında olmasına rağmen kalite kokuyor, lütfen endişeleriniz olmasın.

Roguelike FPS olur mu hiç?
Görmedim demeyin, roguelike bir FPS olmuş! Hem de şahane! Oyunun yapı taşları açısından roguelike bir FPS yapısına sahip, ama bir yandan içindeki farklı tatları keşfetmemek imkansız! Hani beş parmak bir el makinesi gibi, Doom, Dark Souls ve Painkiller üçlüsünden feyz alıyor da alıyor.
Oyunun ana fikri şöyle: Dünyanın bazı bölgelerinde “Witch” adındaki yaratıklar cirit atıyor. Hemen düşünün; Soulsborne patronları gibi! “Eyvah, ben neyleyim” diye aklınızda dönmeye başlıyor. Biz de Papa tarafından görevlendirilmiş bir cadı avcısıyız. Amacımız? Elbette ki bu tehlikeli bölgelere girip, hayaleti rahat bırakmak ve tüm Witch’leri tek tek yok etmek! Senaryo belki yüzeysel ama bu da aslında oyun yaparken bir çarpan olamaz. Çünkü asıl hikaye zaten oynanışın içinde gizli.

Karargahımıza ilk adım attığımızda, alet edevata ve iksir oluşturarak kendimizi burada geliştirmeye başlayabiliyoruz. Kısaca, kendi gizli barınağınızı kurmuş oluyorsunuz ve buradan her türlü iksiri yaratmak mümkün. Portal aracılığıyla Witch’lerin kontrolünde olan bölgeye geçebiliyorsunuz. Bir… Tur… Daha… diyerek kendinizi kapana kıstırmış buluyorsunuz. Artık geri dönüş yok!
Bir… Tur… Daha…
Bölgelere ışınlandığınızı varsayın. Klasik roguelike mantığı burada başlıyor. Başlangıçta yalnızca iki bölge açığa çıkıyor ama sonrasında daha fazlasını görebileceğinizi anlıyorsunuz. Haritaya baktığınızda nerelerin tehlikeli, nerelerin çok tehlikeli olduğu işaretli; düşmanlar, hazineler ve karargaha dönme yolları haritada yer değiştiriyor. Bu, her seferinde sizden diğerlerine uyum sağlamanızı gerektiriyor. Adapte olabilmek ise ayrı bir kabiliyet.

Bir noktada roguelike mantığından ayrılıp, Soulsborne oyunlarına yaslanınca işin zorluğu artıyor. Öldüğünüzde kazandığınız puanları kaybetmemeniz lazım. Yani eğer bir oyundaysanız, bu puanları toplar ve yarım yamalak bir karargaha dönüş için çabalarsınız! Ölüm, roguelike oyunlarda çoğu zaman cezalarla gelir ama burada her şey daha sinir bozucu olabiliyor. Harika giden bir turda geri dönmeli ya da kaybetmeli! Hem de işin içine stresi de katarsanız, sonuçta daha inişli çıkışlı bir oyun!
Şeytan tokatlamak bizde baba mesleği
Şimdi gelelim çatışma kısmına… Aksiyon dinamikleri öyle tatmin edici ki, arkadaşlar, kendinizi kaybetmemek o kadar da kolay değil. Vuruş hissiyatı mükemmel. Sanki bir steampunk atmosferinde cehenneme bilet almış gibi hissedeceksiniz. Birçok silahla düşmanları dağıtma fırsatına sahipsiniz! Ama şunu unutmamak gerek: Gerçekten her bir silah farklı avantajları ve dezavantajları sunmakta. O yüzden kombinasyon yapabilmek de bir sanat!

Bir de Erken Erişim gerçeği var ama
Evet, sevgili oyunseverler, bu bir Erken Erişim oyunu! “Hede hödö” diyerek içerik yetersizliğinden mızmızlanmak istemem. Ama787 şöyle bir gerçek var ki, şu an iki büyük harita var; yeterli değil mi? Witch’leri yendikten sonra her şey biraz anlamsızlaşsa da yapılacak başka bir şey var mı? Temel amaç yine Witch’leri yok etmek. Bu yüzden harita sayısının yetersiz olduğunu düşünüyorum. Tabii ki her şey yapımcıların elinde. Belki de haritaları geliştirirler. O zaman haydi bakalım, oyun başka bir boyuta geçebilir!
Yeterli içeriğe sahip olmakla birlikte, düşman çeşitliliği oldukça fazla ve her birinin kendine özgü taktikleri var. Güçlenmenin de haritayı güçlendirdiği çok ilginç ama bir o kadar da yaratıcı bir özellik. Seviye atladığınızda harita da değişiyor! Yani kendinizi sürekli olarak yenilik içinde buluyorsunuz ve “Aa bu da ne?” hissi her zaman peşinizi bırakmıyor.

Oyun teknik olarak da birçok sorunla dolu; “Erken Erişim” denince akla gelen ilk şeylerden biri. Yapımcıların yamalar göndererek durumu düzeltmeye çalıştığına tanıklık ettim. Ama yine de bazı çakılmalar yaşanıyor. Oyun ilk günlüklerinde karargahtan çıkamıyordum bile. Bu süreçte bahsettiğim kapalı odalar ve takılmalar da devam etti, ama özellikle yapımcı bu süreç içinde sorunu gidermek için çabalıyor. Erken Erişim’in liralarca hatasında nasıl ortaklaşmalı bir çözüm sergileyecekler, bilemem. Ama şu an eğitim süreci önemli ve yapımcı da biranda azalmalarını sağladı.
Sağ ol canım ya, ben övdüm de geldim…
Ve burada ilişkilendirdiğimiz noktalara geri dönersek, potansiyeli yüksek, keyif veren bir Erken Erişim oyunu karşımızda durmakta. Oynanışı, harita tasarımı ve görselleriyle oldukça kabul edilebilir nitelikte. Eğer bu hızda devam edip, teknik problemleri ortadan kaldırabilir ve yeterince içerik eklerlerse, karşımıza çıkacak mükemmel bir başyapıt olma potansiyeli barındırıyor! Artık o yüzden ruhunuzu hazır tutun!

Artılar:
- Muhteşem oynanış
- Başarılı grafikler
- Sanat tasarımı
- Optimizasyon
- Düşman ve silah çeşitliliği
- Farklı türleri tek potada eritmesi
- Karakter geliştikçe oyunun da gelişmesi
- Birçok konuda Erken Erişim olduğunu hissettirmemesi
Eksiler:
- Oyunun zırt pırt hata vermesi
- Harita sayısındaki yetersizlik
- Senaryonun yüzeyselliği
Son Karar:
Geçmişte Painkiller serisinin sizde yeri ayrıysa, o boşluğu doldurmaya hazır olun. Oldukça keyifli ve yaratıcı bir konsepte sahip, harika bir oyun bizleri bekliyor. Tek eksiği içerik ama o da gelecekte değişebilir!


Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?