90’lar Döneminin Oyun Devrimleri
90'lar oyun dünyasında devrim yarattı! Joystick'le dans edip, en iyi pizza siparişi stratejisini öğrenin!
2 ay önce

Tarihi Değiştiren Oyunlar: 90’lar Dönemi
Oyun dünyasında bir dönüm noktası olan 90’lar, sadece çocuksu hayallerimizi değil, aynı zamanda oyun endüstrisini de değiştiren yapımlarla dolup taştı. Bu dönemde, birkaç dahi, parmaklarını şıklatarak oyun dünyasının yönünü değiştirdi. Tabii ki bu kahramanların başında John Carmack ve John Romero geliyor. İkisi bir araya geldiğinde, oyunların tarihi bir daha asla aynı olmayacaktı. Herkesin bir ofis bilgisayarında oyun oynayabileceğini gösteren Wolf3D, sadece bir oyun değil, aynı zamanda bir devrimdi. Hatta bazıları ofislerinde oynanan bu oyunu görünce patronlarına “Ben işimi yapıyorum!” diye yalan söyleyerek kendilerini savunmaya çalıştılar. Bu da ayrı bir komedi unsuru değil mi?
Tabii ki Doom çıkınca, Wolf3D’nin tüm yaptıklarını alıp “Artık norm bu!” dedi. Doom, o zamanın oyun dünyasında bir efsaneye dönüşerek kitleleri kendine hayran bıraktı. Yani, Doom o kadar popüler oldu ki, bir süre sonra herkesin elinde bir “Doom” kopyası vardı. Hatta bazıları “Doom oynamadan sabah kahvaltısı yapmam!” demeye başladı. Sonrasında gelen Quake ise, FPS maç türünü hızlandırarak “Süper hızlı ve çılgınca” kelimelerinin eş anlamlısı haline geldi. Bir bakıma, FPS oyunlarının patronu olmuştu. İlk kez GPU kullanımıyla görsel işleme konusunda devrim yarattı ki, biz hala Quake’in etkilerini modern oyunlarda hissediyoruz. Bugün, God of War ve Skyrim gibi oyunlar bile bu ikilinin bıraktığı mirası taşıyor. Yani, bir noktada Quake, oyun dünyasında “Hızlı ve Öfkeli” serisine öncülük eden bir film gibi.
Dört Kişilik Aile Eğlencesi: Super Mario Kart
90’ların bir diğer efsanesi ise Super Mario Kart oldu. Nintendo, bu oyunla ailece oturup eğlenmenin nasıl bir şey olduğunu herkese gösterdi. Oyun, sadece bir yarış değil, aynı zamanda dostlukların sınandığı bir arenaydı. Bir an için düşünün; ailenizle birlikte oturmuşsunuz, herkes neşeyle yarışıyor. Ama bir anda abinizin üzerine muz atıp yarış dışı bırakıyorsunuz. İşte bu, aile içindeki rekabeti doruk noktasına çıkaran bir an! Super Mario Kart, daha sonra Wii ve Switch gibi konsolların türetilmesine de ilham verdi. Yani, Mario’nun arabası o kadar popüler oldu ki, sadece yarış değil, aynı zamanda sosyal bir olay haline geldi.
Oyun Dünyasında Yenilikçi Bir Adım: System Shock
1994 yılına geldiğimizde, System Shock ile karşılaşıyoruz. Bu oyun, sadece bir video oyunu değil, adeta bir sanat eseriydi. Hikaye bazlı aksiyon oyunlarının atası olarak nitelendirilen System Shock, oyunculara bambaşka bir deneyim sunuyordu. Oyun, “Immersive Simulation” türünün ilk büyük örneği olarak kabul ediliyor. Yani, size yalnızca bir hikaye sunmakla kalmıyor, aynı zamanda o hikayenin içinde kaybolmanızı sağlıyordu. İçinde kaybolmak derken, abartmıyorum; bazen bu oyunu oynarken, “Gerçekten de burada mıyım yoksa başka bir evrene mi geçtim?” diye düşünüyordum. Tüm bu özgür akış, daha sonra The Elder Scrolls, Bioshock gibi oyunların doğmasına vesile oldu. Yani System Shock, o kadar etkiliydi ki, birçok oyun yapımcısının “Bu türde nasıl oyun yaparım?” diye düşünmesine yol açtı.
Motion Capture İle Tanıştık: Virtua Fighter 2
Şimdi de Virtua Fighter 2 ile tanışalım. 90’ların dövüş oyunları arenasında, Street Fighter 2’nin tahtını sarsmayı başaran Virtua Fighter, 3D teknolojisiyle dikkat çekmeyi başardı. Bu oyun, sadece dövüş değil, aynı zamanda bir görsel şölen sunuyordu. Hatta öyle ki, oyun salonlarında “Virtua Fighter oynamak” bir sanat dalı haline gelmişti. Oyuncuların hareketlerini tarayıp oyun içine yansıtan motion capture teknolojisi ise, bu oyunun en büyük yeniliklerinden biriydi. O kadar ki, insanlar bu teknolojiyi görünce “Bunlar gerçek mi yoksa CGI mı?” diye sorgulamaya başladılar. Virtua Fighter 2, dövüş oyunlarına yeni bir soluk getirerek, oyuncuların “sadece dövüşmekle kalmayıp, aynı zamanda sanatsal bir performans sergilediği” bir platform oluşturdu.
Üç Boyutlu Dünyaya Geçiş: Super Mario 64
Ve geldik Super Mario 64‘e. 90’ların ortalarında, iki boyutlu oyunlar birer birer 3D dünyalara geçmeye çalışırken, Mario bu geçişi en iyi şekilde başaran oyun oldu. Oyun, sadece kaliteli değil, aynı zamanda oyunculara sunmuş olduğu serbest keşif imkanlarıyla da dikkat çekiyordu. Shigeru Miyamoto ve ekibi, oyunculara 360 derece dönebilme özgürlüğü sunarak, oyun dünyasında tamamen yeni bir dönem başlattılar. Bu özellik, günümüz oyunlarının temel taşlarından biri haline geldi. Hatta bazıları “Mario, çocukluğumun kahramanı ama bu oyunda o kadar kayboldum ki, Mario bile beni bulamadı!” diye şaka yapıyordu. Super Mario 64, sadece bir oyun değil, aynı zamanda oyun dünyasında devrim yaratan bir yapımdı.
Çok Oyunculu Oyunların Babası: Ultima Online
Ve sonunda, Ultima Online ile karşılaşıyoruz. Bu oyun, 1997 yılında “Ben de varım!” dedi ve RYO dünyasını alt üst etti. Daha önce RYO oyunları genellikle ejderhalar, şövalyeler ve büyücülerle doluyken, Ultima Online, herkesin kendi hikayesini yazmasına olanak tanıdı. “Ev yapma, balık tutma” gibi günlük aktiviteler, bu oyunun sıradan bir MMORPG’den çok daha fazlası olduğunu gösterdi. Oyuncular, sadece kahraman değil, aynı zamanda kendi hayatlarını yaşayan bireyler haline geldiler. Ultima Online, çok oyunculu oyunların nasıl olması gerektiğini göstererek, bu türün patlamasına neden oldu. Yani, bir bakıma Ultima Online, “Haydi hep birlikte oynayalım!” sloganının ilk örneği oldu.
Sonuç olarak, 90’lar dönemi, oyun dünyasında sadece birkaç oyun değil, aynı zamanda birçok devrim yaratan yapımların ortaya çıktığı bir dönemdi. Her biri, kendi alanında birer “kral” olarak taçlandırılırken, bugün hala o dönemin izlerini taşıyan oyunlar yapılıyor. O yüzden, oyun oynamak sadece bir eğlence değil, aynı zamanda tarihe tanıklık etmek demektir!
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?