Guillermo Del Toro’nun Pinokyo’su: Masalın Karanlık Yüzleriyle Yeniden Şekillenen Bir Baş Yapıt
Guillermo Del Toro'nun Pinokyo'su, ahşap burunlu dostumuzun işin içine biraz 'korku' karıştırdığı masalına hazırlan! Tahtadan korkma!
5 saat önce

Yıllardır herkesin gönlünde yer eden Pinokyo hikayesi, tavşan gibi bir inatla yeniden karşımıza çıkıyor. Bu yıl, Disney+ platformunda yeni bir versiyonunu izleyerek Pinokyo sevdalılarının gönlünde bir kez daha taht kurduk. Hadi sır gibi saklanan detayları bir kenara bırakalım, Guillermo Del Toro’nun film dünyasına tekrar merhaba dediği bu Toto’culuk tasarısının neden bu kadar ilgi çektiğini hep birlikte araştıralım. Del Toro, elini attığı her projede, “Ben buradayım arkadaşlar, daha beni tam anlamadınız!” diyerek kendi tarzını ön plana çıkarıyor. Ama bu sefer durum biraz farklı; Del Toro, Pan’ın Labirenti, Shape of Water ve Nightmare Alley gibi göz alıcı yapımlarıyla tanınırken, aşina olduğumuz klasik Pinokyo hikayesini ustaca harmanlamış.
Şimdi soralım; ne yaptı Del Toro? Aslında burada büyük bir risk aldığını söyleyebiliriz. Belli ki, hikayeyi sadece bir animasyon olmaktan çıkarmış, içindeki derinlikleri sorgulatacak bir yapboz haline getirmiş. Pinokyo’yu sadece tahtadan bir kukla olarak görmek yanlış. O, faşizmin gölgesinde büyümeye çalışan bir çocuk, içinde birçok duyguyu barındıran bir karakter. Aslında bu film, hem izleyiciye kahkahalar attırıyor hem de göz yaşlarına boğuyor. Daha Del Toro’nun dokunuşlarıyla bina edilen bu hikaye, gözlerimizi doldurmaktan çekinmiyor. Ben, ismini bile duymadığım bir anda gözyaşlarıma engel olamıyorsam, işte o zaman Del Toro’nun eserinin derinliği bir başka oluyor.
Filmin, 1882-1883 yıllarında Carlo Collodi’nin yazdığı kitabın ruhunu taşıdığını unutmayalım. Bu, ne demek oldu biliyor musunuz? Faşizmin olduğu bir dönemde, insanların, “Eğer çalışmazsan Pinokyo gibi olursun.” şeklinde bir tehlike ile yüzleştiği bir zaman dilimi… Bu cümle bile filmdeki derinliği ve anlamı vurgulamak için yetiyor. Pinokyo’nun, sadece bir kukla olarak değil, aynı zamanda insanlığa dair önemli mesajlar veren bir karakter olarak karşımıza çıkması Del Toro’nun yeteneğini gözler önüne seriyor. Anlatılan hikaye, neşe saçan bir organizmanın, topluma kaynaşabilmesi için gerekli olan eğitimi ve beceriyi fazlasıyla sorguluyor. Ve işte burada Del Toro’nun eşsiz stop-motion animasyon tekniği de devreye giriyor; her sahne adeta bizi alıp duygusal bir yolculuğa çıkarıyor.
Birçok insanın gözünde Pinokyo, sadece bir “çocuk masalı” olarak yer alsa da, bu film bizlere çok daha fazlasını sunuyor. O kadar ferahlatıcı bir dokunuşla gelmiş ki, bazen kahkaha atarken bazen de düşündürüp oturup derin derin sorguluyoruz. Öyle ki, Pinokyo’nun kilisede, tahtadan yapılmış İsa heykeline bakıp “İnsanlar onu neden seviyor da beni sevmiyor?” demesi benim için beklenmedik bir anıydı, bir salçalık sırası gibi üzerime çökmüştü. Yani, sadece çocuklara hitap etmiyor; aslında, yetişkinlerin de gözünden kaçırdığı birçok önemli detayı çok ince bir şekilde vurguluyor.
Neyse ki, Del Toro’nun özel bir yaratım gücü var. Çoğu zaman senaryolarını biraz eksik buluyorum, ama bu film kesinlikle başarılı bir evrimin örneği. Belki de klasik bir hikayeye bağlı kalmak, Del Toro’nun işini kolaylaştırmıştır. Oh be, bu sefer tam olmuş! diye düşündüğümü hatırlıyorum, çünkü film bittiğinde sadece bir animasyon izlememiş, aynı zamanda gözyaşlarımla birlikte yüzleşmeyi de kabul etmiş oldum. Del Toro’nun yeteneği beni her defasında büyülüyor ve gelecekte onun animasyon dünyasına daha fazla katkı yapacağını umuyorum.
Editörün Notu: Abartısız, yılın en gözde filmlerinden biri. Keyifli ve duygusal bir yolculuk sunarak, bu kadar bilinen bir hikayeyi bu kadar incelikle sunabilmek, Del Toro’nun harika bir iş çıkardığını gösteriyor. NOT: 4,5 / 5
İkinci Görüş – Eren Eryürekli
Pinokyo’nun hikâyesi zamanla kendi mitosunu oluşturmayı başardı. Neredeyse her yönetmenin elinde farklı bir anlam kazanan bu hikaye, Pinokyo’yu yeniden yaratmak için yapılan denemelerle karşı karşıya kaldı. Del Toro’nun stop-motion çalışması ise, masalın karanlık yüzlerini eline alıyor ve onu cesaret verici bir şekilde yeniden şekillendiriyor. Del Toro, karakteri işlerken özellikle Pinokyo’nun yaratım sürecine, hatta Frankenstein’a göndermelerde bulunmaktan çekinmiyor. |
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?