Yukarı Çık
Bildirimler
Şu anda, yeni bir bildirim mevcut değil!

Yeni bildirim olduğu zaman tam olarak burada karşına çıkacak.

5 dakika okunma süresi

6

Black Mirror: Yedinci Sezon İncelemesi ve Distopik Gerçekler

Distopik gerçeklerle dolu "Black Mirror: Yedinci Sezon" incelemesi! Bizi ne yerle bir etti? Dikkat, uzaktan izlemek bile tehlikeli!

admin

5 saat önce

Black Mirror: Yedinci Sezon İncelemesi ve Distopik Gerçekler

Black Mirror’ın başladığı günden beri, basit bir dizi olmanın ötesinde, toplumun karmaşık ve bazen de komik yönlerini nesnel bir bakış açısıyla ele alan bir yapım haline geldi. Şu anki dünyamızda, tüm bunların nasıl gerçekleştiğini izlemek, yaşadığımız karmaşanın bir yansıması gibi. Teknolojinin esiri olan ve bununla yürütülen sürekli bir esaret içinde yaşayan insanları görmek, sanırım en azından gülümsememizi sağlıyor. Her yeni sezonda, daha önceki bölümlerde karşılaştığımız psikolojik gerilimler ve distopyalar, nihayetinde hepimizin yaşadığı gündelik hayatımızın absürtlüğüne dönüşüyor.

Black Mirror: Yedinci Sezon İncelemesi ve Distopik Gerçekler

En son gelen yedinci sezon, önceki bölümlerin çok uzağında durmuyor fakat bir başka yöne evrilmiş gibi. Teknolojiye dair bir bakış açısı sunarken bize düşünmeye sevk ediyor. Dizi, evimizi saran o ilginç ve karanlık abonelik sistemlerinin absürtlüklerini sorguladığımız bir yapıya bürünen “Common People” bölümüyle başlıyor. Beraberinde getirdiği potansiyel tehlikeler, izleyicileri gülümsetirken düşündürüyor. Zira, belki çoğumuz Netflix aboneliğimizden kolayca vazgeçebiliyoruz ama ya asla vazgeçemeyeceğimiz bir hizmette sıkışıp kalırsak? Hayatımızın bir parçası haline gelen bu sisteme dair gerçekler, ciddiyetimizi korumak adına hem korkutucu hem de komik görünüyor.

Common People: Yedinci sezonun başlangıcındaki bu bölüme dair eleştiriler yapmak gerekirse, konunun yeterince işlenmediği söylenebilir. Yine de “kapitalizmden beklemediğimiz türden bir açgözlülük” ifadesi, bizi şaşkına çeviriyor. Bu bölümde Chris O’Dowd ve Rashida Jones gibi tanınmış oyuncular yer alarak sahnelere renk katıyorlar. Bunlar, efendim, hepimizin başına gelebilecek olayları anlatmaktan çekinmiyor. Dizi ilerledikçe, bu tür olayların gerçek hayatta başımıza nasıl gelebileceğini düşünmeden edemiyorum. Yaşanılan olaylarda gülmekte zorlandığımız anlar olabiliyor; işin komik tarafı, bu olayların aslında çoğu zaman bizim için sistematik sıkıntılar yarattığını fark etmeden geçiyor olmamız.

Black Mirror: Yedinci Sezon İncelemesi ve Distopik Gerçekler

Bête Noire: Bu bölüm üzerinde fazla durmak istemem; zira izlerken hepimizin içinden “niye böyle oldu?” diye geçmesine neden olan yüzlerce kendimi tekrar bakan sahne bulunmakta. Hayatımda bir sosyal medya gerginliğini izlerken çektiğim gerilimi görebildiğim yegâne yapım oluyor. Orada her şeyin ne kadar çürümüş olduğunu görmek, potansiyel bir uluslararası dramaya dönüşebilir. İzleyici olarak belki gülümsemekten kendimizi alamıyoruz ama gerçek hayatta bu durumların absürtlüğü, birçok insanın ruh haline zıplayarak oturuyor. Ne yazık ki bu, tahmin edilebilirlik açısından, aynı zamanda dizinin yarayıp yaralayan bölümlerinden bir hâle geliyor.

Hotel Reverie: Yedinci sezonun göz dolduran bölümlerinden biri; ne de olsa, biraz daha derin ve duygusal bir yaklaşım sunuyor. Sanki her an bir film izliyormuşuz gibi hissettiriyor. Ancak, bu bölüm aşırı melodramatik olabilir. Bildiğimiz o klasik ‘gözyaşları’ formatı, buradaki gelişmeleri izlerken, aşağı yukarı hepimizde “bu dizi ne kadar üzmekten mutluluk alıyor?” hissini uyandırıyor. İzlera karışık bir zihinle aşina olduğumuz türde bir dramayla karşımıza çıkıyor. Kısacası, son derece duygusal anların hissini verirken gülümsemeyi unutturan bir bölüm.

Black Mirror: Yedinci Sezon İncelemesi ve Distopik Gerçekler

Plaything: Şimdi burası oldukça özel! Zira, Charlie Brooker’ın oyun dergiciliği geçmişine atıfta bulunarak, birçok kişiye nostaljik anlar yaşatıyor. Ancak bu bölüm bir yandan da kafamızda açılan delikler sayesinde “nereden doğru bir akış elde edebiliriz?” sorusunu gündeme getiriyor. Biraz zorlamalarda bulunması, izleyicinin gözünde “içinde bulundukları durumu” sorgulamasına neden oluyor. Akıl ve mantık hataları üst üste geçtiğinden, izleyici belki de es geçtiği bazı anların farkında olamıyor. Gergin durumlar içinde mizahı bulmak ise izleyicileri huzursuz ediyor. Ancak, buradaki bağlantıların sağladığı komiklik, elbette zekice düşünülmüş!

Eulogy: Düşünülen varoluş; aslında Black Mirror’ın öz noktası burada. İçten diyaloglar ve duygusal açıdan rahatlatıcı anlar, bir sonun ardından içten bir bakış açısıyla birleşiyor. Paul Giamatti’nin etkileyici performansı, sahneleri gözümüzde büyütmeye yetiyor. Yine, az mantık hatasıyla karakterlerimizin yaşamını sorgulamak belki de bu bölümün en can alıcı noktası. Yani, bir nevi yaşamış deneyimlerininsanlar ve teknoloji arasında bir köprü oluşturabileceği fikrini taşıyor.

Black Mirror: Yedinci Sezon İncelemesi ve Distopik Gerçekler

USS Callister: Into Infinity: Dizi, önceki sezonlarla bağlantıları yeniden kurarak, izleme deneyimini zevkli kılıyor. Özellikle Star Trek’i esprili bir dille harmanlayarak sunarken ortaya çıkan bu karışıklık, izleyicisinin “ne oluyor arkadaş” dediği bir yapıya dönüşüyor. Biraz eğlenip hem geçmişe hem de gelecek perspektifine dönüş yapmamıza olanak tanıyor. Kısacası, bu bölümü izlemek, o eski günleri hatırlamak için bile yeterli;

Elimizde bir hikâye akışı var ve Black Mirror, her yeni bölümüyle biraz daha karanlık bir geleceği, mizahi bir perspektiften sunmaya devam ediyor. Umutla gülümseyerek izlemeye çalıştığımız bu yapım, hayatımızın karmaşıklığını; bir kapıdan geçerken, hangi duygulara sahip olduğumuzu ve bizleri neyin beklediğini sorgulatıyor. Gülmek ve düşünmek; belki de bu karışık dünyada kendimizi bulmamıza yardımcı olacaktır.

Black Mirror: Yedinci Sezon İncelemesi ve Distopik Gerçekler

Black Mirror: Yedinci Sezon İncelemesi ve Distopik Gerçekler

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?