Daggerfall: Elder Scrolls Serisinin Gizli Yıldızı

Eminim ki hepimizin bir dönem rol yapma oyunları ile bir geçmişi olmuştur. Seversiniz ya da sevmezsiniz, fakat türün kendisine has bir çekiciliği olduğu bir gerçek. Düşünsenize, sadece türün adı bile, insanın tüylerini diken diken etmeye yeter. ROL YAPMA OYUNU… Rol yapma oyunları sevenlerin içinde farklı fraksiyonların bulunduğunu biliyorum. Yani, abisiniz sol kendi içinde gibi bir durum var. Ama eminim ki hepimiz Elder Scrolls serisini farklı bir yere koyuyoruz. Yaşım henüz pek de yetmedi ama (böyle denildiğine bakmayın, 30 oldum!) Elder Scrolls serisine Oblivion ile başlayabildim. Skyrim’e bir ömür gömdükten sonra, hayatımı değiştirecek bir arayışa çıktım. Ama ilk başta herkesin deliler gibi övdüğü Morrowind’i denemek istedim. Fakat, kader beni Daggerfall ile tanıştırdı. Genç yaşımda geçmediğim o kadar macera varken, bu oyunu seçerim ve yaklaşık 9 yıl süren bir yolculuğun içine girerim. Bu nedenle Daggerfall ile olan ilişkim, oldukça özel bir hale geldi.

Başka Bir Dünya
Başka bir gözle bakarsak, bana sorarsanız Elder Scrolls serisinin en iyi oyunu Daggerfall’dır. Ve bu yazının sonuna geldiğinizde, bu iddiama siz de katılacak gibisiniz. Daggerfall’u mu yoksa Skyrim’i mi daha çok seviyorsunuz? Hadi, itiraf edin. İlk önce net çizgiler çekelim. Daggerfall’un en iyi tanımını bir yerde duymuştum. LGR, oyunu bir RYO (Rol Yapma Oyunu) yerine, orta çağ fantezi hayatta kalma simülasyonu olarak tanımlıyor. Gerçekten, Daggerfall’u daha iyi tanımlayabilecek başka bir şey yok. Serinin geri kalan oyunları, özellikle Daggerfall’dan sonra gelenler, daha fazla RYO yönüne kayarken, Daggerfall size gerçekten de sonsuz bir özgürlük sunuyor. İşte beni içine çeken şey de bu ince farklılıktı.

Elbette Daggerfall’un bir hikayesi ve yapılması gereken görevleri var. Ama isterseniz bu görevleri tamamen askıya alabilir ve kendinize yepyeni bir yaşam kurabilirsiniz. Ünlü bir büyücü olup Mages Guild’e katılabilir, ya da Thieves Guild ile paraya para demeyebilirsiniz. Hatta kendi evinizi veya geminizi satın alıp, hayatınıza istediğiniz gibi devam edebilirsiniz. Daggerfall’da yapabileceklerinize bir sınır yok. Yüzlerce, hatta binlerce NPC’nin bulunduğu 15.000’den fazla şehri hayal etmek bile şu an kulağa imkansız geliyor. Ama Daggerfall bunu birkaç yıl önce başarmış bir oyun. Haritada özgürce dolaşmak ve karakterinizi güçlendirip maceralara dalmak tamamen sizin elinizde. Şu özgürlüğü veren başka kaç oyun bilirsiniz ki?

Kayıp Mektup
Daggerfall’un benim için artı puan kazandıran diğer detayı ise hikayesi. Bu hikayenin anlatımı beni biraz rahatsız etse de pozitif yönlere odaklanalım. Oyunda bol bol plot twist, taht oyunu ve seçenek var. Oynamak isteyenler için fazla spoiler vermek istemiyorum ama ana iki hikaye başlığımız var. Bu hikayeleri devam ettirip sonuçlarını görmek ise tamamen bizim elimizde. Ancak bu sırada Iliac Bay üzerindeki hayatlar da devam ediyor. Iliac Bay, Skyrim’in batısında kalan bir boğaz. Hammerfall ve Highrock adlı iki bölgeye bölünen bu bay, büyük savaşların sahnesi olmuştur. Özellikle adını oyuna veren Daggerfall ile Sentinel arasındaki savaş, hikayenin önemli bir parçası.

Daggerfall ve Sentinel’in limanın hemen dışında bulunan Betony Adası’nı kontrol etmek için savaşa girdikleri o hikaye, gerçek dünyadaki bir krize de benziyor. Yani, tıpkı Yunanistan ile olan Kardak Adaları krizi! Oyunun açılış sahnesinde, İmparator Uriel Septim tarafından iki görev alıyoruz. İlk görevimiz ise savaşta hayatını kaybeden Kral Lysandus’un ruhu ile ilgili. İmparator, bu ruhun Daggerfall’dan arınmasını istiyor. Bir diğer görev ise, bölgedeki karmaşayı yaratabilecek bir mektubun geri alınması. İşte biz de bu karmaşanın içinde kendimizi Daggerfall’da buluyoruz.

Diğer oyunların aksine, burada hikaye için önemli bir karakter değiliz. Hatta yaptıklarımız, katıldığımız guild’ler ve tercihlerimiz bile diğer NPC’lerin bize verdikleri tepkileri şekillendiriyor. Yani Daggerfall’da istediğiniz kişi olup, kendi hikayenizi yazabiliyorsunuz. Bu da haneye büyük bir artı olarak yazılıyor.

Kaosun İçerisindeki Ahenk
Henüz geçtiğimiz günlerde Yılın Oyunu Ödülü’nü kazanan Elden Ring, açık dünya oyunları anlayışımızı değiştirdi. Uzun süredir herkesin dilinde olan “abi oyun elinden tutmuyor” ifadesi, Daggerfall için de geçerli. Hatta Daggerfall sizi tutmak bir yana, adeta uçurumun kenarından aşağı itiveriyor. Eğer oyunu ilk kez oynayacaksanız, bir rehber kullanmanızı kesinlikle önermiyorum. İlk aşamada oyunun tadını çıkarmalısınız. Hızlı seyahat sistemi ve rastgele oluşturulan zindanlar sizi başlangıçta şaşırtabilir. Quick Save tuşunu el altında tutmayı unutmayın, çünkü bu oyun içinde bir canavara dönüşebilir.

Günümüz açık dünya oyunlarında hızlı seyahat sistemi bekliyoruz ama Daggerfall başka bir seviyeye yükseltiyor. Hızlı seyahatin nasıl olacağına siz karar veriyorsunuz. Mesela atınızla gidip yolda konaklayabilir veya satın aldığınız gemi ile deniz aşabilirsiniz. Fakat bu seçeneklerin hepsinin farklı etkileri var. Yollarda konaklayarak gittiğinizi ve canavarların saldırısına uğrayabileceğinizi de düşünmek zorundasınız. Daggerfall evreninde zaman, kimse için durmuyor. Görevlerinizi tamamlamak için hızlı seyahat seçeneklerinizi iyi ayarlamanız şart. Bu durum bile, Daggerfall’un ne kadar ince düşünülerek yapıldığını gösteriyor.

Ağızdaki Acı Tat
Daggerfall, zamanında çok yenilikçi bir oyun olsa da, dönemin oyun dünyasının tekrar ettiği pek çok hatayı da gözler önüne seriyor. Daha önce bahsettiğim gibi, hikayenin anlatımı sadece metinlerden oluşuyor ve bu, bazı oyun deneyimlerini kısıtlıyor. Ayrıca, bir hikaye lineer değilse, farklı yollara sapabilir ve önemli noktaları kaçırabilirsiniz. İşte bu nedenle, ikinci oynayışınızda UESP gibi rehber sitelerine başvurmanızı öneririm. İki farklı hikayenin bağlı görevleri, bazılarını atlamanıza sebep olabilir. Final sahnesinin sıradan bir ara sahne ile geçiştirilmesi ise bir hayli can sıkıcı. Oyunu oynamak isteyen herkese bir not: Orijinal oyunun yerine Unity versiyonunu kullanmayı deneyin; oldukça stabil ve birçok mod desteği sunuyor. Üstelik GOG üzerinden tamamen ücretsiz olarak edinilebilir.

Son olarak, Arena’da da olduğu gibi, oyunun dövüş mekaniklerinde kullandığı zar sistemi biraz garip. Günümüzde bu durum, bazı oyuncular için yadırganabilir. Çünkü rakibinize ne kadar yakın olursanız olun, kılıcınızın ona hasar vermemesi kafa karıştırıcı olabiliyor. Unutmayın, bu bir ROL YAPMA OYUNU. Yani yeteneklerinizi kullandıkça, kılıcınızda sürekli hasar vermek üzere gelişiyor. Eee, ne duruyorsunuz? Hadi, Daggerfall zamanı!