Haziran ayında yayınlanan Fallout: London fragmanı, Fallout 4’ü bir anda İngiltere’ye uçurmuştu. Bu projeyi duyduğumuzda, içimizde bir heyecan dalgası oluştu; çünkü Fallout evrenine yeni ve ilginç bir bakış açısı getireceği kesin gibiydi. Şu an bizim gibi pek çok oyuncunun aklında belli başlı sorular var: “Bize neler sunacak?”, “Süper mutantlarla yüzleşiyor muyuz yoksa?” gibi. Ama bir yandan da şimdiye kadar aldığımız bilgiler, bu modun sadece bir fan yapımı değil, tam anlamıyla gerçek bir genişleme paketi gibi olduğu izlenimini veriyor. Hani bazı insanların harika bir abur cubur tarifine sırt çevirip ‘Ama evdeki annem de bunu yapıyor!’ demesi var ya; işte Fallout: London, tam da öyle bir havası var. Hayal gücünüzü serbest bıraktığınızda, bu projenin potansiyelinin ne denli büyük olduğu ortaya çıkıyor.
Artık Fallout: London, bir hayran projesi olmanın ötesine geçerek Bethesda’yı bile etkilemeyi başardı. Stephanie Zachariadis, bu proje sayesinde Bethesda’dan kapıyı açan bir iş teklifi aldı. Kendisi artık stüdyoda görev tasarımcısı olarak çalışıyor. Yani, Fallout: London ekibi bir nevi “Bir zamanlar bizimdi ama şimdi Bethesda’nın” hissini yaşıyor. Bu durumu biraz daha komik bir dille anlatmak gerekirse, sanki bu ekip, bir zamanlar sadece akşam yemeğinde annesiyle oturan bir çocukmuş da, şimdi ünlü bir şef olmuş gibi! Ve gerçekten de ekip, Stephanie’nin katkıları sayesinde daha iyi bir hikaye oluşturduklarını düşünüyor. “Gerçekten de hoşlanacağınız fantastik ve ilgi çekici ana hikaye” demek gerekir.
Fallout: London, 2237 yılında geçiyor ve aslında tüm bu kurgu, Amerika merkezli Fallout evreninden oldukça farklı. Örneğin, burada Vault-Tec yok! Yok mu? Evet! İngiltere’de Vault-Tec yok ve bunun sonucunda hayal ettiğimiz süper mutantlar da ortaya çıkmamış. Şimdi soruyorsunuzdur, peki ne var? Belki de karşımıza gelen yeni yaratıklarla birlikte, farklı ulusal yemeklere özel bir menü ile karşılaşacağız! Bir düşünün, İngiliz çayının gücünü süper güçlere dönüşmüş köylülerle harmanlamak… Hayal edene aşk olsun!
İlginç olan bir başka ayrıntı ise, Zachariadis’ın artık projeye katkıda bulunamayacak olması. Bethesda’nın katı kuralları öyle bir şey ki, neredeyse “Sadece iş zili çaldığında bu masadan kalkın” diyorlar. Ama ekip, Zachariadis’ın tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğinde hemfikir. Yani, ekibin gözünde ona bir tür kahraman muamelesi var – “Teşekkür ederiz, eksikliğini hissettirmeyeceğiz!” kabilinden bir hava var. Ve kesinlikle bu durum, ekibin neşesi üzerindeki baskıyı azaltacaktır!
Tüm bu gelişmeler, Fallout: London projesinin gerçek bir samimiyet ve yaratıcılıkla yüklü olduğunu gösteriyor. Arka planda dönen oyun dünyasının dinamikleri ve yaratıcılığın birleşimi, bize yeniden bir Fallout deneyimini sunma vaadi taşıyor. İzleyiciler ve oyuncular olarak, sadece yeni mekanları keşfetmekle kalmayacak; bunu yaparken kuklalar gibi dans eden tarafların harika diyaloglarına da tanıklık edeceğiz. Ve emin olun, diyaloglarda kaybolurken verilen cevaplar bazen yüzümüzü güldürecek kadar komik olacak!