Gran Turismo: Oyun Dünyasından Gerçek Hayata Uzanan İlham Verici Bir Hikaye

Gran Turismo ile oyun koltuğundan direksiyon simidine geçin! Hayallerinizdaki hız, belki de ablanızın arabasında gizlidir!

admin

Video oyunları bizim hayatımızda öyle bir yer kaplıyor ki, onsuz bir hayatı düşünemiyorum bile! Ne kadar başka bir şey istersem isteyeyim, onlarsız bir gün bile geçiremem gibi geliyor. Düşünsenize, hangi akıllı insan yanına bir kalem, kağıt alıp “Hadi lan biraz ders çalışayım!” diyecek?! Biz oyun tutkunları için oyunlar, sadece birer vakit geçirme aracı değil, aynı zamanda birer hayat dersi, birer macera arayışı. Özellikle son 30 yıldır hayatımda olan bu büyülü dünyaya bir bakış atmak gerekirse, aslında oyunların sadece basit birer eğlence aracından çok daha fazlası olduğu düşüncesi yavaş yavaş yerleşiyor akıllara. Bunu ilk hissedenlerden biri olarak, Gran Turismo filmiyle ilgili olarak da ortaya bir şey çıkıyor: Film, bizim gibi “gamer”ların dertlerine ortak oluyor ve Jann Mardenborough adlı bir efsanenin gerçek hikâyesini paylaşıyor. Ama, tabii ki, bunun arkasında yatan gerçekleri biraz daha derinlemesine incelemekte fayda var.

Jann Mardenborough, Gran Turismo severler için gerçekten bir efsane. Oyunların hem dijital hem de gerçek dünya arasındaki köprüyü inşa eden ilk kişilerden biri olarak arkadaşlarına ve bize ilham veriyor. Film, onun o muhafazakar babasıyla yaşadığı ilişkiden, oğlunun Gran Turismo’ya olan tutkusunu pek anlayamayan bir baba figürü üzerinden başlıyor. Gerçekten tanıdık bir senaryo değil mi? Çoğumuzun başına elbette evin içinde bir yerlere saklanan Play Station kabloları veya bilgisayar aksesuarları konusu gelmiştir. Oyun oynarken başımıza gelmeyen bir kaza var mı sanki? Ebeveynlerimiz, “Hayatınıza daha fazla katılın! Şu kablolarla oynamak yerine bahçede oynayın!” diyorlardı ama oyunların büyüsü, inanın ki büyücüler gibi, tüm engelleri aşmasını biliyor! Ve işte bu tutku, Jann’ı GT Academy’e katılmaya yönlendiriyor ki bu onun hayalini gerçeğe dönüştürmesini sağlayan adım gibi. Ama burası biraz daha enteresan; filmde Orlando Bloom’un neldeki büyük başarısızlığının ardından tekrar bir şansa nasıl sarıldığını görmek, beni hayli mutlu etti. Sanki “Yine şansımı deniyorum!” der gibiydi. Baktığınızda hayatın çoğu da böyle değil mi? Tam yüzümüze yansıyan, gülümsememizin arkasındaki köşede yer alan bir hikaye.

Filmin yapısı, bir “underdog” hikayesini temel alıyor. Eğer “underdog” nedir diye sorarsanız, işte size hayatın peşinden koşan, hedefleri olan ve bu hedeflere giderken türlü zorluklarla karşılaşan birinin hikayesidir. İlk Rocky ve Top Gun örnekleri bunu en iyi şekilde özetler. Jann’ın yarış tutkusu, onu gerçek bir yarışçı olma yolunda önemli adımlar atmaya zorluyor. Çevresindeki insanların destekleriyle, özellikle David Harbour’un canlandırdığı antrenör Jack Salter’ın desteğiyle zorlukları aşmak için elinden gelenin en iyisini yapıyor. Elbette ki buradaki klişeler, izleyiciye duygusal bir bağ kurması adına kurguda özenle yer almakta. Tam da bu noktada klişelerden bahsederken, bunu olumsuz bir şey olarak değil, aksine doğru kullanıldıklarında seyirciyi saran bir unsur olarak görmekte yarar var. Çünkü “beklentilere bağlı olarak” doğru kullanılan klişeler, seyirciyi etkilemekte her zaman daha başarılıdır. Film boyunca, zorluklarının yanında Jann’ın da yaşadığı başarı hikayesini öyle bir edinmiş oluyoruz ki, adeta kendi zaferimizi yaşıyormuşuz gibi hissediyoruz. Gran Turismo’nun altında yatan anlamı daha derinlemesine ele alacak olursak, gerçek ve sanal dünyaların karıştığı bu öykü, tam da bu nedenle bize bir bağ kurduruyor. Gerçek hayatta olmak istediğimiz yerle sanal evrenin sağladığı olanaklar arasındaki çelişkiyi keşfetmemizi sağlıyor.

Elbette PlayStation da neredeyse bunun bir sembolü. Bize sunduğu detaylı ve muhteşem dünyalarla ve hayal gücümüzü sonuna kadar zorlayarak her an yeni bir simülasyon yaratmaya çalışıyor. Oyun yapımcıları, kullanıcının oynadığı karakterin dünyasına derinlemesine girmesini sağlamak adına ciddi çabalar geliştiriyor. Dreams üzerinden uçtuğumuz dünyalardan, The Last of Us’ın karanlık evrenine kadar uzanan geniş bir yelpazeye sahibiz. Burada, sanal gerçeklik ile temas kurmamız sağlanırken Gran Turismo, iki dünyanın tam ortasında bir köprü görevi görüyor. Gerçek yaşam ve oyun dünyası arasında dengenin sağlanmasıyla beraber, her iki dünyanın talepkar yanlarını yaşayarak izleyiciye mükemmel bir deneyim sunuyor. Bu noktada yönetmen Neil Blomkamp’in klasik öykü anlatımına dönüş yapması gerçekten de hoş bir adım. Tıpkı Joseph Kosinski’nin Top Gun: Maverick’teki çalışmaları gibi, klişelerin hala etkili olduğunu gösteren bir nesil yaratmış. Gran Turismo belki gişede pek iyi bir performans göstermeyecek ama eminim ki ev ortamında neden bu kadar eğlenceli olduğunu anlayan birçok kişi olacaktır. Editörün Notu: Gran Turismo, doğru kullanılan klişeler, içten oyunculuklar, aksiyon dolu sahneleriyle yaz aylarında ailece izlenebilecek harika bir sinema deneyimi sunuyor. Filmin Notu: 3,5 / 5.

İlgili Gönderiler

Exit mobile version