Sizler de benim gibi iflah olmaz bir Kojima hayranıysanız, o zaman gelecekteki projelerine dair beklentileriniz de oldukça yüksek olmalı. Kojima’nın her yeni oyunu, adeta bir sanat eseri gibi karşımıza çıkıyor. Merakla beklediğimiz OD ve Physint gibi projeler, onun birçok sürprizi de beraberinde getireceği anlamına geliyor. Ancak şunu da düşünmek gerek: “Kojima, bu oyunların ardından neler yapacak? Death Stranding 3 gelecek mi yoksa bu projeleri başka birine mi bırakacak?” gibi sorular kafamızda dönüp duruyor. Kojima’nın huysuzlanmayı pek sevmeyen ruhu, işte tam da burada devreye giriyor. Sorulardan biri bile ona yöneltilse, bir roket gibi ateşlenip yanıt verebilir!
Kojima’nın manevraları çok dikkat çekici. Man Of Many ile gerçekleştirdiği son röportajda, Dean Blake’in getirdiği sorularla sohbetlerine daha fazla derinlik kazandırdı. İlk olarak, “Birini auteur yapan nedir?” sorusuyla kurduğu cümleler, adeta bir sinema dersi niteliğinde. Sanatın ve yaratıcılığın birlikte dans ettiği bu dünyada, Kojima’nın da ciddi anlamda bir auteur olduğunu söyleyebiliriz. Blake, “Bu terim, sanatsal vizyonu ve stilistik parmak izleri çok belirgin olan bir yaratıcıyı ifade eder” derken, gözümde bir David Lynch filminde kendimi buluyorum, aniden sağdan soldan fısıldayan tüm bu cinayet hikayelerinin ardında Kojima’nın yatan dehası varmış gibi hissediyorum.
- Kojima‘nın oyunlarından birini oynadıysanız, kendine özgü tarzını hemen tanırsınız. Bu gerçekten de orijinal olanı ararken, bir nevi Kojima’nın elinden çıkmamış bir şeye kapılmak pek de mümkün değil!
- Röportajda Kojima, “Bağlantılar hakkında bir oyun yarattım, COVID-19 geldi ve herkes izole oldu.” diyerek aslında düşündüğünde neler hissettiğini özetliyor. Bir bakıyorsunuz ki, hayatın kendisi bile onun oyunlarına ilham veriyor!
Bir yandan ilham kaynaklarından bahsederken, onu dinlerken dönüp dolaşıp aklımın içinde Kojima’nın hayal gücünün nasıl çalıştığını düşünüyorum. “Bazen okuduklarımdan, yürümekten ya da insanlarla konuşmaktan ilham alabiliyorum” diyor. Yani aslında hayatın her anından ilham almak da bir nevi Kojima’nın sırrı gibi. Ailesiyle sıradan bir akşam yemeğinde bile, ne hikayeler çıkarıyor oradan, tahmin bile edemezsiniz! Kim bilir belki de öyle bir anıdan, yeni bir oyun senaryosu doğar.
Sonuç olarak, Kojima’nın bu yaratım süreci bir hastalık gibi dediklerine sonuna kadar katılıyorum. Hayal gücü, aldığı her nefeste onu takip ediyor gibi görünüyor. Her yeni oyun projesi, sanki başka bir dünyaya açılan kapı gibi. Bu tutkusu sayesinde bizler de onun yarattığı dünyalarda kaybolma şansına erişiyoruz. İlerleyen günlerde onun yeni projelerini dört gözle beklerken, umarım daha birçok çarpıcı Kojima oyunu ile buluşuruz. Belki de bir gün, “Kojima’nın hayalini nasıl yaşıyorum?” sorusunu kendime sorarken bulurum. İşte o zaman, Kojima sevgimden başka bir kaynak daha bulmuş olacağım, kim bilir? Kendisi yalnızca bir oyun tasarımcısı değil, aynı zamanda hayalleri gerçeğe dönüştüren bir sihirbaz!