Yukarı Çık
Bildirimler
Şu anda, yeni bir bildirim mevcut değil!

Yeni bildirim olduğu zaman tam olarak burada karşına çıkacak.

8 dakika okunma süresi

11

Kötü Film Tutkunları İçin En Berbat Oyun Uyarlamaları

Eğlenceli bir serüvene hazır olun! En kötü film uyarlamalarının oyun versiyonlarıyla, kahkahalarla dolu bir yolculuğa çıkıyoruz!

admin

1 gün önce

Kötü Film Tutkunları İçin En Berbat Oyun Uyarlamaları

Neden bilmiyorum, ama çocukluğumdan beri kötü film izlemeye bayılıyorum. Düşünsenize, kötü filmler izlemek, bir pekmez kaynatma seansı gibi; bir yandan acı biber gibi yanarken, diğer yandan gülümsüyorsunuz. Hatta zaman zaman arkadaşlarımı toplayıp onlara işkence niteliğinde kötü film izletmek, en büyük hobilerimden biri. Ara sıra onların yüzlerindeki damla damla süzülen çaresizliği görmek, yüzümde bir gülümseme yaratıyor. Bu “sevdiğim” kötü filmler arasında elbette oyun uyarlamaları da var. Sonuçta, hayatın tadı, o filmlerdeki absürtlüklerin altındaki komedide gizli. Örneğin, orijinal Doom filmine gerçekten bayılıyorum. O kadar komik ki, film değil sanki bir komedi gösterisi. Fakat bugün sizlerle, sadece “kötü” filmleri konuşmayacağız. Unutmayın, gişede gerçek anlamda çakılan, isimlerinin altında kalan ve bekleneni vermeyen bazı uyarlamalara bakacağız. Listeyi tamamen sırasız şekilde hazırladım, yani üşenip sıralamadım! Buna ek olarak, gişe verilerini de IMDB Pro’dan aldığımı not edeyim. Hazırsanız başlayalım!

Super Mario Bros. (1993) – (Toplam Bütçe: 40.000.000$ – Gişe: 20.844.907$)

Malumun ilanıyla başlıyoruz. “Bir uyarlama nasıl olmamalı?” başlıklı derslerin nihai örneği olan Super Mario Bros., hepimizin hayatında bir yara bırakmıştır. Ama en büyük yarayı, başrolleri paylaşan Dennis Hopper, John Leguizamo ve Bob Hoskins almıştı. Düşünün, yüreklerini bu filme kaptırmışlar! Oyunla bağını koparan uyarlamanın çekim aşaması oldukça zorlu geçmiş. Dennis Hopper, bir röportajında rolü o dönemler 6 yaşındaki oğlu için kabul ettiğini ifade ediyor. Yani çocuk evde “Baba, Mario ol!” demiş, ve adamcağız bir anda kendini rüya gibi bir sette bulmuş. Ama bu rüya, kabusa dönüşünce, filmin çekimleri sırasında yönetmen çift Rocky Morton ve Annabel Jankel arasındaki gerilim tüm seti etkilemiş. Bob Hoskins, 2011 yılında The Guardian’a konuştuğunda ikilinin bir noktadan sonra menajerleri tarafından setten kovulduğunu dahi belirtmiş. Herhalde beş dakikada bir birbirlerine bakıp “bu sahne nasıl çekiliyor?” diye sormak pek hoş olmamıştır. Ee, bu gerilim de elbette filme yansımış!

Street Fighter: The Legend of Chun-Li (2009) – (Toplam Bütçe: 50.000.000$ – Gişe: 12.660.287$)

Kristin Kreuk’un CV’si oldukça ilginç bir zemin oluşturuyor. Kariyerinde Smallville gibi sevgi/nefret ilişkisi içerisinde olduğumuz bir dizinin yanı sıra, bir de Street Fighter: The Legend of Chun-Li gibi korkunç bir film bulunuyor. 2009 yılında vizyona giren film; aslında gişe başarısı (35 milyon dolar bütçesine rağmen 100 milyon dolar gişe yapmış) nedeniyle listeye girmeyen orijinal Street Fighter’ın “ruhani” devamı niteliğinde! Ama dedik ya, ruhu ölmüş bir devam niteliğinde. Fakat Legend of Chun-Li, Jean-Claude Van Damme’ın başrolünü oynadığı film kadar ilgi çekmeyi başaramamış. Hatta iddialara göre Van Damme, 2003 yılında Street Fighter için bir tekrar filmi istese de bu isteğini gerçekleştirememiş. Tam ondan iyi bir film olsaydı, belki bu filme de geri dönerdi. Gerçekten, nerede o eski güzellikler? Filmin başarısızlığı aynı zamanda Ryu ve Ken için planlanan projelerin de iptal edilmesine neden olmuş. Yönetmeni de hani Andrzej Bartkowiak, yani Doom uyarlamasının yöneten kişi olarak biraz “ben ne yapıyorum” diyebilir!

BloodRayne (2006) – (Toplam Bütçe: 25.000.000$ – Gişe: 3.711.633$)

“Korkunç oyun uyarlamaları” dendiğinde akla gelen ilk isim olan Uwe Boll abimiz, listedeki ilk işi ile karşımızda. Oyun dünyasında farklı bakış açılarına sahip olan BloodRayne’nin beyaz perde uyarlaması, “hayal kırıklığı” tanımının karşılığı gibi. Uwe Boll, nasıl bu işlerin içine girdi ki, bu sorunun yanıtı biraz karmaşık. Aslında bu proje, Boll’un ciddi umutlarla bağlandığı işlerden biriydi. Fakat, film ile ilgili ilginç bilgiler gerçekten iç çarpıcı. Bu diyebiliriz ki film, daha fazla kötü eleştirilerin ruhunu yakaladı. Örneğin, Michael Madsen adlı ikonik bir isim bu filmi “korkunç bir ucube” olarak tanımlıyor. Ama işin komik kısmı, BloodRayne’in yazım aşamasında yaşananlardır. Film yazarı Guinevere Turner, farklı bir hikaye üzerinde çalışmaya karar vermiş. Fakat Boll’un baskıları karşısında projeyi elinden aldığını ve son halini izlediğinde şok olduğunu söylüyor. Ben de şok oldum, sonuçta izlemek için hazırlıklı değilim!

Double Dragon (1995) – (Toplam Bütçe: 7.800.000$ – Gişe: 2.300.000$)

Listede gerçekten izlemekte keyif aldığım işlerden biri Double Dragon, itiraf edeyim! Hatta buraya eklemek için fragmanını izlediğimde, filmi bir kez daha izleyesim geldi. Unutulmamalı ki neden bilmiyorum, 90’ların “cheesy” dövüş sanatları filmleri hâlâ hoşuma gidiyor. Yani Jackie Chan’in o masum ama zorlu karneleri beni çok eğlendiriyor. Robert Patrick, Mark Dacascos ve Scott Wolf gibi isimlerin başrolleri paylaştığı bu film, Jimmy ve Billy biraderlerin kötü adam Koga ile verdikleri savaşı anlatıyor. Yani bir tılsım filan var, kötü adam Koga daha kötü biri görünmesin diye, dünyayı yok olmaktan kurtarmaya çalışıyorlar. Tıpkı günümüzde ‘gökyüzü az daha çökecekti’ diyenler gibi. Olmaz, neyse ki filmin fragmanına bakarak şans verebilirsiniz!

Alone In The Dark (2005) – (Toplam Bütçe: 20.000.000$ – Gişe: 10.588.000$)

Bir diğer Uwe Boll işi ile karşı karşıyayız ama burada filmle ilgili birkaç şey söylemeden önce, Uwe Boll’un neden böyle filmler çekmeye devam ettiği ile ilgili konuşalım. Görünüşe göre Boll, gişede çakılan filmler yapmak için ilginç bir strateji geliştirilmiş. Yani Almanya hükümeti, 2006 yılına kadar tüm yatırımların vergi indirimlerine dönüşmesine izin veriyor. Yani Boll Productions, yatırdığı her kuruşun %50’sini geri alıyor ve bu da bizim çok ilginç bir çarkın dönmesine neden oluyor. Herkesin bir yolunu bulduğuna inanıyorum. Filmin gişesi de kendini göstermediği için korkunç eleştiriler aldı. En ilginç olanı, Boll’un bunu kötü oyuncu Tara Reid ile ilişkilendirmesi. “Bir daha asla onu kullanmam!” gibi bir cümle sarf etmişti. Takdir edersiniz ki böyle bir anda filmden aldığı dersler de komedi malzemesi çıkarmıştı. Bu arada, film hakkında konuşacak fazla bir şey yok! Çok eğlenceli bir absürtlük yoktu, o yüzden hepsi tümsetti!

DOA: Dead or Alive (2007) – (Toplam Bütçe: 30.000.000$ – Gişe: 7.755.686$)

Biraz geçmişe dönüp bakmayı sevenlerimiz, Dead or Alive serisinin beyaz perde uyarlamasıyla dikkat çekmeyi denemişti. 4 kadın başrolü Jaime Pressly, Devon Aoki, Sarah Carter ve Holly Valance gibi, gerçekten de eğitim alarak dövüş sanatlarını öğrenmişler. Unutmayın ki; 4 ay boyunca Çin’e giderek dövüş sanatları eğitimi aldıkları konuşuluyor. Tam bir “ben dövüş sanatlarında profesyonelim” havası yaratmış! Biletleri kapmak için film çekecekler ama sonunda girdikleri filmin gişesi düşmüştü. Hatta çekim sırasında harcanan 40’tan fazla bikini de hafızalarda kalan bir diğer detay. Ama sonuç olarak, filmlerin nasıl kötü olabileceği ile ilgili güzel bir örnek!

Mutant Chronicles (2008) – (Toplam Bütçe: 25.000.000$ – Gişe: 6.820$)

Mutant Chronicles’ı buraya bonus alarak aldım çünkü kendisi bir video oyunu uyarlaması değil. Aksine, İsveçli bir masa oyununun beyaz perdeye taşınmış hali. Hani biz bazen şanslı olmak için yola çıkarız ya, bu film aslında daha bir garip bir şans alanı olmuş. Yönetmen Simon Hunter’ın pek çok iş bulmadığı gözüküyor. Ancak filmde, Ron Perlman, Thomas Jane, Devon Aoki (evet, tekrar onu gördük), John Malkovich gibi önemli isimlerin olduğunu belirtelim. Hatta Malkovich, bu filmdeki sahneleri sadece 2 günde çekip kaçmıştı. Sanki “size ne, ben burada ne yapıyorum” dercesine! Bu film kendisine has bir yapıya ve atmosfere sahip, fakat bazı kötü eleştirilerle de karşılaşmaktan kaçamamış. Kült bir izleyici kitlesine sahip olması ise daha ilginç bir bilgi olarak karşımızda. Peki, burada anılarını paylaşacak kim bilir ne tür izleyiciler var!

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?