Oyunlarla dolu uzun yolculuğumuzda, pek çok üçleme hayatımızdan geçip gitti ama hiçbiri Dead Space serisinin yerini tutamadı. Oyun dünyası, bu üçlemenin misteri ve sürükleyici hikayesiyle çalkalanmış durumda. Yıllarca süren sessizliğin ardından, Dead Space’in yeniden yapımının yolda olduğuna dair müjdeli haberler geldi! Bu kadar heyecan verici bir gelişme varken, serinin köklerine dönüp hikayesini hatırlamak üzerimize farz oldu. Hadi, birlikte bu kozmik dehşet yolculuğuna çıkalım; güvenli bir yer bulmayı unutmayın, zira karşınıza çıkacak olanlar pek de dostça olmayabilir!
Biraz geriye gidelim. Sıradışı Dead Space hikayesi, günümüzden milyonlarca yıl öncesine kadar uzanıyor. Galaksi, Brethren Moons adlı devasa yaratıklar tarafından tehdit ediliyor; bu devler, buldukları her organik yaşam formunu tane tane tüketmekten zevk alıyorlar. Pat diye bir asteroidin Meksika’ya düşmesi, insanlığın tarihin akışını değiştirdiği o an! 65 milyon yıl önce doğru ortamı hazırlayan bu olayın ardından, işler pek de iyi gitmeyecek gibi gözüküyor; zira bu uykuya dalan dev yaratıklar, açgözlü insanlık tarafından uyandırılıyor. Hem de bütün bunların altında yatan gerçekleri bilmeden!
Biliyoruz ki bu ‘Black Marker’ adlı yapılar, uzayın adeta trafiğini düzenleyen geçitler gibidir. Bütün bu kargaşa, sonrasında Necromorph adı verilen dönüşmüş yaratıkların ortaya çıkmasına neden olur. İnsanoğlu, ucuz bir bilim-kurgu filmi senaryosundan çıkmışçasına, bir masum beynin içindeki korkunç halüsinasyonlarla karşılaşır. Bu yaratıklar neredeyse bir salgın hastalık gibi, insanları çarparken, bir yandan da ‘Convergence Event’ adı verilen, korkunç bir oluşuma davetiye çıkarır. Düşünün, hani şu en son gittiğiniz korku filminde gördüğünüz o yaratıklar değil mi? İşte burada başlıyor tüm felaketler. Ama endişe etmeyin, biz insanlık tarihinin en büyük kaynak savaşlarını da bu arada anlatacağız!
Oyunla ilgili en unutulmaz noktaya gelince, o muazzam USG Ishimura uzay aracı! Sadece bir madencilik gemisi olmanın ötesinde, adeta insanlığın uzayda inşa ettiği ilk ‘vay be!’ projesi olarak karşımıza çıkıyor. İşte bu muazzam geminin, Aegis VII adlı gezegenden acil bir sinyal göndermesi üzerine, Concordance Extraction Corporation (CEC) tarafından bir kurtarma ekibi görevlendiriliyor. Kimler mi bu önemli ekibin içinde? Tabii ki yarım akıllı Isaac Clarke var! Kendisi, sevgilisi Nicole’u kurtarma çabası içerisinde kafayı sıyırmış durumda ve gözlerinde korkuyla beraber, hayal gücünün sınırlarını zorlayarak efsanevi bir serüvene atılıyor.
İki kafadar Hammond ve Kendra ile birlikte, gemiyi keşfe çıkarız. Ancak başımıza gelenler, filmlerdeki hemen her “ve sonra bizi yakaladılar” sahneleriyle kapalı bir sinema salonunu dolduracak türden. Bu noktada, bilgi notu olarak belirtelim ki oyun boyunca Isaac, Nicole’un halüsinasyonlarıyla başa çıkmaya çalışırken, biz onun içindeki o platonik aşkın, ruh halinin yanına kar kalıp kalmayacağını izlemeye devam ediyoruz. Sürükleyici hikaye yeniden yaşamak için tam da bu an! İşte bu noktada koca bir parantez açalım; halüsinasyonlar insanın en unutulmaz dostudur, gözlerimizde bir dizi korkunç ruhu diriltip bizi kıkırdatmak konusunda ustadır!
İkili açık bir savaşa saplanırken, Kendra’nın da gizli bir ajandası olduğunu öğreniyoruz! Yani, her şeyin ‘Unitology’ adlı bir inanç hareketinin çevresinde döndüğünü kavramış olduk. Düşünün, insanlık kaynaklarını yok ederken bir din yaratma peşinde; “Bir işaretçi var, o bizim her şeyimiz” demeye karar veren bilim insanları! Evet, hepimiz daha fazlasını istemek için sonsuz bir yolculuğa çıkmanın peşindeyiz ve en sonunda, Isaac’ın karşısına çıkacak son itici güç, kelime oyunlarıyla büyütülen bu ‘bütünleşme’ fikrinin ta kendisi olacak.
Tüm bunlar olurken Isaac, ‘konu biziz’ modunda gemide halüsinasyonlar görmeye başlar; bu halüsinasyonlar Nicole’un kendisini aldatıp aldatmadığını sorgulamak üzere eşelediği bir nokta haline gelen kırmızı işaretçiden kaynaklanır. Son una gelirken, o anı içimizde hissederiz; Kendra’nın işde ‘hemen arkan’dasındır. Yalatacağımız saçmalıklar, kahramana son bir inat çıkarttıktan sonra, Necromorph’lar ile yapılan düşmanlık olarak da karşımıza çıkar. Nihayet, hepsi biter ve Isaac ile ele geçirdiği aletlerle gezegenden kaçmak için canla başla savaşır. Sinemalarımızdan son saatleri çalarken, gözlerimize o ekranda ‘oh be’ demek kalır! Nicole’ın hayaleti yine kabuslarımızda dans etmeye başlar, karanlık ekran üzerinde kayboluruz…
Neyse ki Dead Space güncellendi, böyle olunca 2. yapımlar çıkmadan ruhumuz bile dinlenemedi. Isaac’in gözleri, tam 3 yıl ardından açılır. Nihayet ağızımızdan kahve içebilecek kadar derli toplu bir şekilde Titan üzerinde kurtulmak için kendini toparlamıştır. Ama kim bilir? Bu kez Necromorph tehditinin altında, Isaac’in kafasında bir işaretçi patlatmak için tekrardan harekete geçen EarthGov var. Hemen akabinde, bir başka Unitology mensubu Daina Le Guin ile karşılaşma şansını elde eden Isaac, efsanevi bir ikili haline gelir; tıpkı kahve ve kahvaltı gibi!
Her neyse, tüm bu olaylar, Isaac’ın kabus horror’u delip geçerek, işaretçinizi yok etmek istemesi durumuna dönüşür. Göz açıp kapayıncaya kadar her şey, pek çok yeni dost ve düşmanla karşısına çıkar ve bir yolculuktan diğerine doğru sürüklenir; harika bir roman gibi! Nihayetinde Isaac, Nicole’un hayalinden kurtulmayı başarırken, Ellie Langford ile beraber ihtiyacımız olan kaçış da başlar.
Ama, bunun sonu mu? Elbette hayır! Yıldız harpçılarının komik ama sürükleyici hikayesinde, Isaac ve Ellie, EarthGov’dan kaçmaya çalışırken, titreyen uzay sahalarındaki maceralarını sürdürür. Ancak ‘işaretçi bulma çılgınlığı’ geri saryen dev dalgalar gibi onları devirmiştir. Yolda karşılarına çıkan herkes, son derece kehanete dayalı bir döngüde kendilerini bulundukları anı daha da karamsar hale getiriyor; bu noktada sevgi dolu gözyaşlarınızı dökmeden dönüşü yapabilirsiniz. Sonunda, hapiste kalmış, birbirine karışmış Necromorphlar karşılarına çıkarken olan bitenin farkına varırlar. Kim bilir, belki de bu dönüşüm, er ya da geç onları esaretin pençesinden kurtarır?
Tahmin edebileceğiniz gibi, başımızdan geçen her şeyin ardında farklı senaryolar var ama biz, elden geleni ve en “komik” olanı yapmaya çalışıyoruz. Sonunda, yok olma ve yeniden yaratılma hakkında sarmal bir hikaye karşımıza çıkıyor. Ve Dead Space 3 denilen o ürkütücü yolculuğa tam gaz devam ederken, Isaac ve Ellie’nin yalnızca hayatta kalmak için değil, aynı zamanda doğanın döngüsüne yeniden kendi yaklaşacak biri olup olmadığını merak etmekteyiz. Oyun sonu ekranında bizi bekleyen sürpriz; “Sakat tuna gibi görünüyorsun” dedirten bir geyik think tank’tan geçiyor.