Bundan tam 700 yıl öncesinde, Arabistan’ın kızgın çöllerinde göçebe bir aileden bir çocuk dünyaya gelir. İşte bu çocuk, yüzlerce yıl boyunca yaşamaya devam edecek ve nesiller boyu sürecek olan gizli faaliyetler sebebiyle, kelimenin tam anlamıyla insanlığın belasına dönüşecektir. Önce unvanını, ardından efsanesini duyuracak, bu süreçte yaptığı her şey, kendi inandığı ideoloji uğruna olacaktır. Yani Ra’s Al Ghul’dan bahsediyoruz. Ne de olsa önemli olan, muazzam bir disiplinle yapılan işlerin layıkıyla yerine getirilmesidir! Kim bilir, belki de biraz haylaz bir çocuk olan Ra’s, çok küçük yaşta, “Süpermen var, ben de kendi adaletimi sağlamak için çalışacağım!” demiştir. Şaka bir yana, onu Batman ile tanıştıran şey ise, bu gizemli ve karanlık dünya olacaktır.
Gençlik Yılları ve İntikam Arayışı
Arapçada “şeytanın başı” anlamına gelen Ra’s Al Ghul, aslında eski Mısır bölgelerinde yaşanan çok ilginç hikayelerle doludur. Gelin, bir dakika kafamızı karıştırmadan, Ra’s’ın gençliğine bir bakalım! Ra’s, henüz genç bir delikanlıyken kabilesinin en akıllı adamlarından biri haline gelmiş, bilim ve ilim konusundaki merakı onu bir üst seviyeye taşımıştır. Ama ne yazık ki bu yetenekleri, onu pek de sevimli bir kurban yapar, çünkü vilayetin egoist prensiyle başı dertte olabilir. İşte derken, bu alaycı, kötü ruhlu prens, ölümcül bir hastalığa yakalanır. Tabii ki bunun sonuçları fena olur; çünkü Ra’s’ın en güzel günleri, hayatının aşkı olan Sora ile evlendiği günlerdir. Düşünün, tam her şey rayında giderken, birdenbire çöküş başlar.
Önce düşünün: prensi iyileştirme arzusuyla motivasyona kapılırken, Ra’s bir kaza sonucu onca mistik sırları barındıran Lazarus çukuruna düşen prensi tedavi etmeye çalışır. Ama bakın, prensi iyileştirir ama psikolojisi bozulur! Sora’ya karşı saplantı hali başlar, çok geçmeden de genç kadını öldürür! Ra’s Al Ghul, bu sıralarda kendisine gelen trajik bir senaryonun başrol oyuncusu olmuştur. Kısa bir süre sonra, Kral bu durumu yanlış anlar ve Ra’s’ı zindana tıkar. Düşünsenize, aklında sadece “Ben Miraç’a çıkıp döneceğim!” düşünceleri varken, işte o anda Ra’s için tek bir şey kalmıştır: İntikam!
Kendisi kılığına girerek tezgaha söğüşüren bu çekici intikam hikayesi, Ra’s’ı onu saray zindanına atan Kral’a karşı bir isyana sürükleyecektir. Amcasına bir teklif yaparak, “Kral ölmeli!” der ve şans eseri amcası da bu düşünceyi benimser. O zaman halk ne der? Ra’s ve amcası, büyük bir savaşa hazırlık yapmaya başlarlar. Fakat işte burada bir sorun vardır! Kral, sayı olarak öndedir ve haliyle, savaş değil, akıl yolu seçilmelidir. Ra’s Al Ghul’un zekâsı, onu başka bir yönteme itecektir. Mitokondri teorisiyle değil, haçlama değil, laboratuvar araştırmalarıyla galip gelecektir. Ve bu şekilde, düşmanlarını ilim yoluyla alt etmeye karar verir.
Gelgelelim Ra’s Al Ghul’un cinsiyeti ve terörist yapısı ile ilişkilendirilmelerinin ardında geçen gizli bir hırs yatmaktadır. Kendi düşüncelerini kaybetmeden, akıllıca pusu hazırlayarak biyolojik bir savaş başlatır. Her şey Ra’s’ın düşmanı olan deli prensi hasta edecek kurnaz planıyla ilgili; ilk adım olarak, prense teslim edilmek için hazırlanan kumaşlara mikroplar bulaştırır. Sonuç: Prens hastalanır! Ama zaferin mızrağı tam da burada ilerleyişe geçer. Kral çaresiz kalır, Ra’s’ın önüne döner ve bu kadar zaman sonra Ra’s’a yardım için yalvarır. Ama Ra’s, başına gelenleri asla unutmaz ve ikisini de oracıkta öldürerek yeni bir halk destanı yazar.
Batman ile Olan Tanışma
Yüzyıllar boyunca hayatta kalmayı başaran Ra’s, bu süreçte defansif ve sızılarak dünyayı dönüştürmeyi planlamıştır. Hatta bu zamanın sonunda, bir gönül ilişkisi yaşar ve Çinli bir kadınla evlenerek iki kızı olur! Ve işte karşınızda Batman’in de sevgilisi olan Talia Al Ghul! Ancak Ra’s’ın asıl hayali daha farklıdır; o bir oğul istemektedir, yani direkt bir devamlılık! Ama oğlu yoktur. Hayranlık duyduğu kişi ise Batman’dir! Ama, şaşırmayın, zira dedektifimizin idealleri Ra’s ile örtüşmez. Batman’in adalet anlayışı, Ra’s’ın kaotik ve acımasız yapısıyla çelişmektedir. Ra’s, doğayı koruma yerine, insanları ortadan kaldırmayı hedefler. Batman ise asla böyle bir şey yapmaz; yakalanan suçlulara merhametle yaklaşır.
Böylece, aralarındaki ilişki bir tatlı-sert yolculuğa dönüşür. Ra’s, bir nevi sihirli dadıya dönüşür, zira kızı aracılığıyla artık Batman’in kayınpederidir! Nadiren bilinen bir gerçektir ki, o da Batman’in gerçek kimliğini bilenlerden biridir. Bu iki karakter arasındaki 40 yıllık ilişki, defalarca keşfedilmesi gereken bir derinlik taşır.
Tecrübe ve Keder ile Geçen Bir Hayat
Ra’s’ın hayatı boyunca pek çok tarihi olaya şahitlik ettiği, Roma’nın yağmalanması, Londra’nın yakılması gibi savaşların içinde olduğu bilinmektedir. Yani Ra’s, geçmişten gelen bir gelenek gibi, gölgeler birliğine lider olmaktadır. Ancak hiç bir şey aslında göründüğü kadar basit değildir; çünkü Lazarus çukurundan sonra, Ra’s Al Ghul, güçlü bir karakter olarak düşünme yeteneğini kaybeder. Yüzyıllar boyunca şahitlik ettiği her şey, onu yavaş yavaş bir yozlaşmaya sürüklemiştir. Öz kızı tarafından son bulması ise bu karmaşık karakterin aklının ne ölçüde zayıfladığını gösterir.
Final
Sonuç olarak, Ra’s Al Ghul, adının getirdiği korku ve ün ile birlikte, kara şövalyenin en karanlık düşmanlarından birine dönüşmüştür. Batman evrenindeki derinlik ve gizem, Ra’s’ın hikayesini zengin bir içerik haline getirir. Bunu düşünerek way Batman’in hikayesi devam ettiği sürece, o karanlık düşmanın da hikaye edileceğini unutmayalım!