Simon the Sorcerer, benim gibi kimseler için nadir bulunan bir adventure oyunu serisidir. İlk oyunun 1993 yılında raflarda yerini almasıyla birlikte, hemen içimde bir sevgi kıvılcımı alevlendi. Sonrasında çıkan 25th Anniversary Edition ise adeta eski ve yeni tüm oyuncular için büyük bir hediye oldu, sanki Sezar’ın kollarındaki zafer tacı gibi! Efsanevi müzikleri, yapay zeka ile konuşan ve non-stop eğlenceli karakterleriyle bu oyun, hala aklımda yeri ayrı bir nostalji duygusu bırakıyor! LucasArts’ın o altın çağındaki macera oyunlarıyla kıyasladığımda Simon’ın ceremesi her zaman bambaşka bir yerdeydi. O zamanlar biri bana, “Simon the Sorcerer’a bir devam oyunu gelir mi?” diye sorsa, gülüp geçerdim ama çarçabuk “Hayır” dedim. Ve sonra, Simon the Sorcerer – Origins’ın duyurusu geldiğinde, boks ringinde yedi kez nakavt olmuş gibi hissettim; hem şaşkın hem de heyecanlıydım!
- Unutulmaz Oyun Müzikleri: Simon the Sorcerer – Swampling Theme
Leonardo Interactive ve Smallthing Studios’un duyurusunda, oyunun ilk oyunun öncülü olacağından bahsediyorlar. Tamamen bugüne dönersek, “Simon neden o büyülü dünyaya gitti?” sorusunun cevabını burada bulmayı vaat ediyorlar. Duyuruya göz gezdirdiğimde, merakım iyice kabardı! Fragman sadece birkaç görüntü sunsa da, geçmişteki büyüsünü kaybetmemişse, neden olmasın! Irkımızın geçmişini çok fazla sorguladığı bu dönemlerde, Simon’ın neden o komik unitarda dolaşmaya başladığını öğrenmek önemli bir detay. Umuyorum ki, oyun geliştiricileri; merak uyandıran bilgilere yer vermiş, karakterlerin özünü bozmamışlardır!
Fragmanı izlerken yaşadığım şey ise, hayatımın en komik anlarından biriydi. Yanlışlıkla arka plana geçmiş muhteşem bir altın asker bununla ne kadar dalga geçerse geçsin, Simon’ın büyüsü her zaman kalbimde bir yer kaptı. O sihirli dünyada ne tür yaratıklarla karşılaşacağımızı düşünmek bile beni gülmekten kırıyor. Düşünsenize, elinde bir büyü kitabı olan Simon, bir yandan “yine başıma bela aldım” diye düşünürken, diğer yandan “Sihirli gücümü kullanacağım” diye gülümseyebilir. Korkunç bir yaratıkla karşılaşmaktansa, yapılması gereken en önemli şey o yaratığı nasıl ehlileştireceğidir! Tıpkı bir kedinin peşinden koşup, sonra onu beslemesi gibi. Bu tam anlamıyla bir iki kite dönüşebilir sizin için!
Sonuç olarak, Simon the Sorcerer – Origins bir yandan eğlenceli bir hikaye sunduğu için, diğer bir yandan izleyiciyi düşündürücü bir bakış açısı sunuyor. Oyunun son detaylarını sabırsızlıkla bekliyorum. Simonyan her zaman aklımızda ve şimdi merakla dolup taşıyoruz. Sevinçle bekliyoruz, Simon’un yeni maceralarını! Eğlenerek dolup taşan sabırsız günler dileğiyle!