The Witcher dizisinin 2. sezonu geçtiğimiz haftalarda yayınlandı ve bir çoğumuz ilk iş olarak hemen yeni sezonu izlemeye koyulduk. Evet, bizler öyle hevesli izleyicileriz ki, ikinci sezon öncesinde belki de bir kısmımız ilk sezonu tekrar izleyerek hafızayı tazeleme görevini üstlendi. Sanki dizinin başındaki Geralt of Rivia bir yeni sezon fragmanı izlerken hafızamıza “Unutma, ben buradayım!” diye fısıldıyormuş gibi hissettik. Bu dizi o kadar seviliyor ki, insanları bir kez daha The Witcher 3: Wild Hunt oyununu oynamaya teşvik etmesi de boşuna değil. Bi bakıyoz ki, eski dostlarımız, yani Geralt, Yennefer ve Ciri, bir anda yeniden ekranda!
The Witcher 3: Wild Hunt’ın yıl içindeki eş zamanlı oyuncu sayısı sıkı bir şekilde 20 bin ile 30 bin arasında dolaşıyordu. Ancak, dizinin yayına girmesiyle bu rakamda ani bir yükseliş yaşandı. Yani, 30 bin oyuncudan aniden 78592 eş zamanlı oyuncuya fırlamak, evrim geçirmiş Pokémon gibi bir güncelleme hissettirdi. Bu arada, bu satırları yazarken Wild Hunt’ın ortalama oyuncu sayısı da hala 35 bin civarında. Dizi ilk sezonu yayınladığında bile 100 bin eş zamanlı oyuncuya ulaştığına göre, üzerinden 7 yıl geçmiş bir oyunun hâlâ bu kadar çok kişi tarafından oynanıyor olması, tam anlamıyla bir başarı hikayesi!
İşte, tam burada The Witcher 3: Wild Hunt‘ın ne kadar özel bir oyun olduğunu anlamak için bir parça düşünme zamanı. Belki Geralt’ın koca koca kılıcında bir eski çağın sislerini görebiliyoruzdur. Belki de Yennefer’ın etkileyici büyülerindeki o gizemli dokunuş, bizleri hâlâ ekranda tutmayı başarıyordu. Ancak, tüm bunların yanına bir de nostalji eklenince, işte o zaman yüreklerimizde yer etmiş o anılar tekrar su yüzüne çıkıyor. İlk gelişinde heyecanla kucakladığımız o günleri hatırlamak ne güzeldi, değil mi?
Şimdi de gözlerimizi yeni bir hayal dünyasına çeviriyoruz. Altı bölümlük ön dizi The Witcher: Blood Origin acaba bu etkileyici dalgayı sürdürebilecek mi? Hem de öyle bir sürdürmeli ki, eski hayranları tekrar içeri çekip yeni hayranlar kazanmalı. Yani, “Bakalım bu dizi, önyargılarımızı yıkmayı başarabilecek mi?” sorusunu herkes kendine sormak zorunda. Kendimizi, kılıç sesleri, büyüler ve epik hikayelerle dolu bir dünya içinde bulabileceğimiz bu projede aynı tadı alacak mıyız? İşte bu sorularla karşı karşıya kalmak bazen korkutucu, ama heyecan verici de!
Sonuçta, The Witcher evreni bizi asla yüz üstü bırakmayacak gibi görünüyor. Yıllar geçse bile, Geralt’ın kasvetli tavırları, ızdırabın tadını çıkaran Ciri ve Yennefer’in büyüleyici duruşları zihinlerimizde hep yankılanacak. Eğer bir daha o dünyaya adım atmak istiyorsak, Blood Origin’ı izlemek kaçınılmaz görünüyor. Ayrıca, bir yandan da The Witcher 3’ün oyun dünyasında dolanıp, Geralt’ın sırlarını çözmeye çalışırken, diğer yandan dizinin sunduğu yeni maceralara açılan kapıları aralamayı dört gözle bekleyeceğiz. Eğlencenin ve sürprizlerin bol olacağı bu yolculuktan kimse geri kalmasın!