Towerborne: Beklentilerinizi Zorlayacak Yeni Bir ARPG Deneyimi
Kulede bir savaşçı olun, canavarlara musallat olun! "Towerborne", beklentilerinizi kısmen karşılayacak, kahkahalar eşliğinde bir ARPG!
5 saat önce
Towerborne ile ilk tanışmam, Gamescom’da bu oyunu denediğim zaman oldu. O zaman aklımda yer eden görüntü, ARPG ve Beat ‘Em Up türlerini harmanlamış, arkadaşlarla güzel bir 10 saat geçirileceği hissiyatıydı. Fuarda yalnızca dövüş dinamiklerine odaklandığım için biraz yüzeysel bir izlenimim oldu. Ama geçen bir hafta sonrasında gelen inceleme koduyla birlikte, “Haaa, demek daha zorunu seçtiniz,” dedim kendi kendime. Hislerim arasında karmaşık duygular dolaşmaya başlamıştı. Öyle ki, “Nasıl Yani, Erken Erişim’de Paralı Sonra Ücretsiz Mi?” sorusu kafamda yankılanıyordu. Şimdi, gelin Towerborne’un biraz garip olan iş modelini inceliyoruz, çünkü ilk bakışta oldukça farklı algılanıyor.

Steam’deki ekran görüntülerinin aksine Towerborne, görünüşte cidden bir ARPG olarak varlık gösteriyor. Beat ‘Em Up hissiyatı, kamera açısı ve yakın dövüş mekanikleri sayesinde geliyor ama özü tam olarak bu değil. Bu oyun, görevler peşinde koşarak daha yüksek seviyelerde zırh ve silahlar elde etmeye çalıştığınız, merkez üs dışında özgürce keşif yapabileceğiniz bir F2P (Free to Play) oyunu. Ancak, şunu unutmamak lazım ki, bu F2P deneyimini, Erken Erişim dönemi sona erdikten sonra yaşayabiliyorsunuz yani Erken Erişim’de oynamak istiyorsanız, cebinize biraz para açmanız gerekecek. Yazılacak olumsuz Steam yorumları aklımda canlanmaya başladı bile. Çünkü çatışma öncesindeki tüm bu gerginliğe ek olarak, Erken Erişim süresince, oyun sürekli “temizleme” yapacak; yani emek harcadığınız karakteriniz bir anda gaspedilmiş gibi elinizden alınacak. O halde, bu Erken Erişim süreci aslında test amacı taşımakta ama gönüllü insanlarla yapılıyor. Eğer oyunu satın almayı düşünüyorsanız, geliştirici Stoic’in bu ilginç yaklaşımını göz önünde bulundurmalısınız.
Bir diğer ilginç nokta, Towerborne’un gerçekten arkadaşlarınızla veya rastgele biriyle coşkuyla oynayabileceğiniz bir yapıya sahip olması. Oyun, özellikle bunu teşvik ediyor ki belki de bu sebep dolayısıyla çevrimdışı oynamak mümkün değil. En azından bu satırları yazarken durum böyleydi. Bu konuda kesin bir açıklama yok, bu yüzden şimdilik bir soru işareti olarak kalmaya devam etsin. Tüm bu kuralların arka planında, kesinlikle iyi bir oyun deneyimi sunma niyeti yatıyor. Stoic, bu oyunu bir live-service olarak tasarlamakta, dolayısıyla oyunun sürekli olarak güncellenme sözü veriliyor. Bu da demektir ki, aşağıdaki yorumlar eninde sonunda eski kalacaktır. Sonuç olarak, oyunun temellerini gördüğümüzden ve pek de fena olmadığına inandığımdan bahsetmek lazım. En azından ben öyle dedim, ne de olsa benim gibi düşünenler de olacaktır…

Bir Sağ Vurdum Sonra Döndüm Bir Sol
Towerborne’da dört farklı sınıf var ve istediğiniz anda bu sınıflar arasında geçiş yapabiliyorsunuz. Her bir sınıfın kendisine özgü bir silahı var ve bu silahlar genellikle yakın dövüş silahları. Çünkü savaş alanı oldukça küçük ve çoğunlukla üzerinize düşman yağıyor. Durum böyle olunca, içlerinde kalmanız kaçınılmaz ve birkaç düşmanı aynı anda alt etmeniz neredeyse günlük bir rutin haline geliyor. Eh, ARPG’lerden böyle bir beklenti içinde olmanız doğal değil mi? Sınıflar değişse de tuş şemasının sabitliği dikkat çekici. Klasik hafif atak ve ağır ataklarımız mevcut, bunları farklı kombinasyonlarla harmanlayarak kullanabiliyoruz. Bunun dışında her sınıfın kendine özgü bir özel yeteneği var. Örneğin, ana ekipmanı kılıç ve kalkan olan “Sentinel” sınıfı için kalkan kullanmak olurken, ana ekipmanı çift hançer olan “Shadowstriker” için belirli bir mesafeye ışınlanmak mümkün. Bu özellikler, RB tuşuyla aktive ediliyor ve sınırsız kullanabilme şansına sahip değilsiniz.

Karakteriniz altıgenler üzerinde dolanırken burada yer alan görevleri tamamladıkça harita genişliyor. Her silahın bir veya iki farklı yeteneği bulunuyor. Silahların temel vuruşları benzer seviyelerde olsa da yeteneklerin düşürdüğünüz silaha göre değişiklik göstermesi oldukça önemli. Çünkü bazı bölümlerde birkaç düşmanı tek vuruşla alt edebilmek, hem tatmin edici hem de hayat kurtarıcı bir deneyim. Fakat, bazı yetenekler oldukça etkisiz kalabiliyor ve patırtı yaratmıyor. Bunun sonucunda kendinizi belli setlere hapsettiğiniz anlar çok yaşanıyor ve tekrara binen bir deneyimle karşılaşmamak elde değil. Bu tür dengeleme meseleleri, Erken Erişim döneminde çözüme kavuşacak gibi görünüyor. Aynı durum, sınıflar için de geçerli. Oyun başlangıçta tüm sınıfları denemenize olanak tanıyor fakat örneğin, ana ekipmanı topuz olan “Pyroclast” sınıfını seçmek için fazlasıyla ikna edici bir sebep bulmak zor. Çünkü ne hareketleri zevkli ne de komboları etkili. (Kesin Pyroclast’ı seçip, “Yoo gayet de güzelmiş,” diyeceksiniz değil mi?). Ben bu bağlamda en çok ilgi çekeceğini düşündüğüm “Shadowstriker” ile devam etmeye karar verdim. Zaten belli bir saatten sonra diğer karakterlerin seviyeleri düşürdüğünüz eşyaları kuşanmaya yeterli kalmıyor ve genellikle tek bir sınıftan ilerlemek zorunda kalıyorsunuz. Tabii ki birkaç sınıfla yürümek de mümkün ama o zaman aynı görevleri defalarca kez yapmak zorunda kalıyorsunuz. Neticede oynanış oldukça keyifli, özellikle “Shadowstriker” ile oynuyorsanız. Çevikliği sayesinde hançerleri hızla indirip, yetenekleri ile de kalabalık düşman gruplarını alt edebiliyorsunuz. Belki görev çeşitliliği yetersiz ama bu durum, aslında oyunun temel mekaniklerinin işlediğini gösteriyor. Eğer yukarıda bahsettiğim yetenekleri daha da çeşitlendirirlerse, Towerborne gerçekten güzel bir alternatif olabilir. Elbette görev ve düşman çeşitliliğini de artırabilirlerse.
Koşuyorum Görevden Göreve

Towerborne’un temel yapısı görevlere dayalı. Haritayı açarak ilerlediğiniz bu görevler, bazıları opsiyonel bazıları ise zorunlu olmak üzere rastgele oluşturuluyor. Her bir görevin belirli bir “Gear” seviyesi var ve toplamda dört olan bu seviyeye ulaşabilmek için merkez üs olarak adlandırılan “Arena”ya girip kendinizi kanıtlamanız gerekiyor. Her bir Gear seviyesi, daha farklı alanlar ve önceden keşfettiğiniz bölgelerin daha zor olanlarını açıyor. Böylelikle daha yüksek seviye eşyalar elde etme şansını elde ediyorsunuz.
Şimdi şimdilik 13 tane olan “Venture” görevleri haricinde diğer keşif görevleri çok kısa süre içinde tekrara biniyor. Ya vagonu koru, ya rehineleri kurtar, ya da sadece düşmanları alt et. Bunlar oldukça sığ hedefler ve insan bu görevlerden daha fazlasını yapma isteği duyabiliyor. Sonuç olarak, oyunu oynatan tek etmen dövüşlerden aldığınız lezzet oluyor. Fakat her şeyin en yüksek Gear seviyesine ulaştığınızda bir çuval incir kadar işe yaramadığını göreceksiniz çünkü daha yüksek seviye eşya düşürme ihtimaliniz kalmıyor. Aynı sıkıntı düşman çeşitliliği konusunda da baş göstermekte. Farklı biyomlardan geçtikçe farklı düşman tipleriyle yüzleşiyorsunuz fakat oyun ilerledikçe, bu da tekrara biniyor. Üzerinize düşman yağdırma konusunda cömert davranıyor ama bazı düşmanlar çıldırtıcı olabiliyor. Bu noktada, kesinlikle geribildirimle düzeltmelere gidilecektir ama şu an için bazı anlar, derin bir nefes almanıza sebep olacak derecede sinir bozucu olabilir.

Merkez üsten bahsetmeden geçemeyeceğim. Burası, tahmin etmesi zor olmasa gerek, silahınızı güçlendirebileceğiniz, karakter görünümünüzü değiştirebileceğiniz ve oyun lore’u hakkında bilgi edinebileceğiniz alan. Ana görevleri ve pasif görevleri de buradan alabiliyorsunuz, hem kişilerden hem de görev tahtasından.
Bu Yol Nereye Çıkar?
Daha anlatılacak pek çok şey var, mesela arayüz ve karakter tasarımları üzerinde ama bunları şimdilik bir kenara koyuyorum. Zira bu oldukça sübjektif ve final kararına etki etmesini istemiyorum. Şu an için Towerborne, uzaktan ne olup bittiğini gözetleyeceğiniz ve kullanıcı yorumlarını okuyarak nereye gittiğini takip edeceğiniz bir süreçte. Zaten bu oyunun live-service olarak tasarlandığını göz önünde bulundurursak, çok da ileriye gidecek türden değil (Concord gibi olmasını umalım :P). Bence tamamen zevkli bir oynanış sergilediği için üzerine inşa edilecek görev çeşitliliği ve benzeri unsurlarla çok daha iyi bir seviyeye ulaşabilir. Fakat, bu tür bir ilişkinin zamana ihtiyacı olduğunu kabul etmeliyiz.

ARTILAR
- Yeteneklerin dövüşleri eğlenceli hale getirmesi
- Kostüm ve karakter yaratma seçenekleri başarılı
EKSİLER
- Görevlerin niteliksiz ve hızlı bir şekilde tekrara düşmesi
- Bazı sınıf ve yetenekler için dengeleme gerekiyor
SON KARAR: Stoic’in The Banner Saga sonrasında farklı bir yöne yönelmesi riskli olsa da, umut vadeden bir projeye dönüşmüş. Geribildirimleri iyi analiz ederlerse, Towerborne daha eğlenceli bir forma bürünebilir. Ancak şimdilik, demlenmesini beklemek en iyisi.
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?