Black Widow: Natasha Romanoff’un Veda Hikayesi ve MCU’daki Yeri
Kara Dul Natasha Romanoff'un veda hikayesini komik bir dille anlatıyoruz! Marvel evreninin en gizemli suikastçısı, son bir kez güldürüyor!
6 saat önce

Marvel Sinematik Evreni, birçok hayranının hayallerinin ötesinde bir evrene dönüştü. İlk başta Kevin Feige bile bu kadar karmaşık ve detaylı bir yapının ortaya çıkacağını tahmin edememiş olabilir. Hani derler ya, “Bir işin başına geçmeden ne yapacağınızı bilemezsiniz,” işte onun gibi bir şey! İlk Avengers filmi yola çıktığında, herkesin aklında sadece süper kahramanlar vardı; ama zamanla bu kahramanların bireysel hikayeleriyle dolu bir koca evren yaratmayı başardılar. Black Widow ve Hawkeye dışında herkes solo filmlerini aldı; Hawkeye bir türlü solo film bulamadı ama hemen ardından gelen Disney+ ile kendine bir dizi buldu ve Kate Bishop gibi yeni nesil bir kahramana elverişli bir devri başlatmaya hazırlanıyor. Black Widow ise nihayet hak ettiği filme kavuştu, ama bu film hakikaten MCU’nun havasını yansıtıyor muydu? Film gerçekten keyifliydi, ancak sanki içeride bir yudum da “Yeni normal” içinde kaybolmuş gibiydi. Disney+ platformu sayesinde, pandeminin korkusuyla sinema salonlarına gitmeyenler bile bu filme ulaşabildi. Bu da epeyce iyi bir gelişmeydi. Sinema bir yere kadar, ama belli ki bu koca evren pişirildikten sonra gelen uzantılar ve hikayeler sayesinde büyümeye devam edecek!
İzlenimlere gelirsek; her zaman olduğu gibi sürpriz bozan unsurlardan kaçınacağım, ama eğer “Sürprizler sevilmez” diyorsanız, o zaman film hakkında fazla bir şey okumamanızı tavsiye ederim. Şayet filmi izlemediyseniz, burayı tamamen göz ardı edip aklınıza gelen her türlü soruya burada cevap bulma şansına sahipsiniz. Ama yine de bir film incelemesi okumak, izledikten sonra başkalarının ne düşündüğünü görmek için oldukça keyiflidir. Natasha Romanoff ile Scarlett Johansson‘un son yolculuğuna ve olası yeni Black Widow adaylarına bakalım. İlk olarak filmdeki temel meselelerden birine dive yapalım; geçmiş ve aile. Bir Zamanlar SSCB, ABD’nin kötü adamları ile kötü Rusya figürlerini ekrana yansıtırken, bu filmde tatlı tatlı sırıtarak izledik. Neden? Çünkü her türlü doğaüstü hallerin normalleştiği bir derinlik yok; “Çok cici bir Amerika” ve kocaman gıcırtısı olan bir “Öcü Rusya” var! Amerikalılar, Soğuk Savaş dönemini işleyince, her ne kadar konu içten içe düzmece olsa da, biz izleyiciler olarak bu serüvenin tadını çıkarıyoruz.
Film esas olarak, Black Widow’un geçmişini ve gençliğini araştırıyor. Gerçekten de, Soğuk Savaş döneminin casus filmleri içinde bambaşka bir eğlence ve aksiyon bulmak mümkündü. Ayrıca bu filmin aksiyonu, klasik ajan filmlerinin çok ötesinde bir yerde. Black Widow’un hemen hemen her anında, geçmişe ait büyük detaylar karşımıza çıkıyor. Natasha’nın çocukluk anıları, filmi henüz başında epey bir insani duyguyla dolduruyor. Sanki izleyicilere “Hadi bakalım, buraya girmeden önce bir duygu seline kapılın!” diyor. Diğer yandan, filmdeki temel karakterlerden biri olan Yelena Belova ile tanışmamız da bu noktada önemli.
Sıkıntı Yok, Aile Var! Ah, şu aile kavramı! Son zamanlarda sosyal medyada Vin Diesel’in aile üzerine yaptığı jöle gibi esprilerle doldu taşmış bir sosyal medya bombası var. Artık neredeyse her karede “Aile” kelimesine odaklanmamak mümkün değil. Filmde aile konusunun ne kadar masumane bir şekilde işlendiğine değinmek gerek. Her diyalogda “Aile”, “Biz bir aileyiz” gibi ifadeler dökülünce, yüzümüzün ortasına koca bir tebessüm oturuyor. Bu da bir aktör olarak Vin Diesel’in gözyaşları dökmesine neden olacak! Bu konuda yanlış anlaşılmak istemem; bu kısımlar beni sıkmadı, aksine karakterlere daha fazla bağ kurmayı sağladı. Widow’u zaten tanıyoruz ama Yelena’nın gerçek yüzünü görmek için aile olmak gerekiyor. “Ne kadar çok aile demişim?” dedim ama şimdi biraz daha dikkat etmek lazım, çünkü sıradaki Fast & Furious filmi benim de rol alınabileceğim kadar mümkün görünüyor.
Bir de filmdeki en eğlenceli karakterlerden biri olan Red Guardian’a dikkat çekelim. Kendisinin Captain America’nın Sovyet versiyonu olduğu aşikar. Alexei, Captain America’ya karşı bir düşkünlük sergileyerek karşımıza çıktı. Emekli bir süper kahraman havasında, her sahneye girdiğinde gülümsememizi sağlıyor. David Harbour gerçekten çok iyi bir iş çıkarmış. Diğer bir yandan, Rachel Weisz’ın canlandırdığı Melina, duygusal ve aksiyon kısımlarında harika bir denge kuruyor. Florence Pugh ve Yelena Belova’nın çarpışan karakterlerinin, gelecekte MCU’da uzun süre kalacağını umalım, çünkü Scarlett Johansson’dan sonra başka bir Black Widow adayını görmek neredeyse imkansız hale geliyor.
Taskmaster.exe Çalışmayı Durdurdu! Şimdi geliyoruz en büyük hayal kırıklığına… Önceden filmle ilgili yazdığım her haberde, “Taskmaster’ın geçmişi çok ilginç” dedikçe heyecanlanıyordum. Ama gelin görün ki, bu karakterin filmdeki hali daha çok “bir kedi” gibi! Sözde eşsiz bir kötü adam, ama filmde bu durumu pek hissetmiyoruz; Taskmaster’ın orijinaline özlem duydum. Spesifik yetenekleri ve dövüş heyecanı biterken, ama ne yazık ki geçmişi ve karakteri yanımda kalmadı. Ulaşılması gereken unsur olan karakterin sesi bile yok. Ben de burada “Taskmaster’ı bu hale nasıl getirdiniz?” diye çığlık atmak istiyorum ama diyorum ki, belki de onu baştan alıp daha düzgün bir aşamaya çıkarabilselermiş!
Çantasız Ajan Filmi Şakasız MCU Filmi Gibidir diyerek bir başka noktaya geçecek olursak; her ajan filminde muhakkak bir çanta oluyor. İçinde ya bir bilgi ya da bir nükleer kod saklayışı! Black Widow’da da her şeyin başlangıcındaki çanta, filmin ritmini başlatan ilk unsurlardan biri. Çantayı görünce “Şimdi başlıyoruz, ajanin süper kahraman serüvenine doğru!” hissi duyduğumuz anı hatırlıyorum. Aksiyon sahneleri, Red Guardian’ın şakalarıyla birlikte sıkı bir tempo tutturularak filmin ruhunu koruyor. Yakın dövüşler rengini alıyor, ama silah çatışmaları biraz azımsanacak durumda. Widowlar zaten nişancılıkla efsane ama, bu açıkların sonu kapanıyor net bir şekilde!
Ayrıca, film içerisinde bir hapishaneden kaçış sahnesinin bulunması da tadını katıyor, çünkü aksiyonun dozu epey tatlı tutuluyor. Film tempo tutturma yönünden oldukça başarılı olmasına karşın, benim aklım hâlâ Taskmaster’da kaldı. Ah, keşke kendisini daha çok görüp Natasha’yı biraz daha zorlasaydık! Hada çantasız geçen birkaç sahneye kadar “Aaa, çantayı unuttunuz!” diye bağırdım ama filmde aksiyonu yeterince büyük bir başarıyla sürdürebilmektedir.
Ara Film Diye Bağlantısı Yok Sandınız Değil Mi? JENERİK SONRASI SAHNE VAR! Şimdi filmin sonuna geliyoruz. Film, Civil War ile Infinity War arasındaki dönemde Natasha’nın geçmişiyle savaşıyor. Fakat sıradan bir film olması, MCU’nun dördüncü aşamasını başlatacağı için bir sürpriz taşımadı. Yine de jenerik sonrası sahne, her şeyin akışını bir anda değiştirdi. Tam film biterken Natasha ile bağlantımız bir yerden sarkmaya başlamıştı ki, arkaplanda siyah bir fon üzerinden yazılar geçmeye başladı ve jenerik sahnesi ekrana yansıdı. Bu durum Disney+ dizilerini daha da önemli hale getirdi. Şunu açık bir şekilde belirtmeliyim ki, MCU’nun geleceğinde dizilerin yerinin büyük olacağını biliyoruz.
Sonuç olarak, Natasha Romanoff’a böyle bir veda gerçekleşti. 2010 yılında başlayan Iron Man 2 serüveni, 2021 yılında Black Widow ile sona eriyor. İnsan, geçmişte yaşadığı bu tür acıların ve kayıpların izini düşünmeden duramıyor. Neyse ki ben bir psikolog değilim ve bu kısmı uzatmaya gerek yok. Black Widow, jenerik sonrası sahnesi dışında, MCU’ya çok minik bağlar kurarak konuyu yormuyor. Daha önce hiç MCU filmi izlememiş biri olduğunda, bu filmden mutlu ayrılacağına emin olabilirsiniz. Eğer bir MCU hayranıysanız, içerdiği küçük detaylar ve jenerik sonrası sahneler sizin canınızı sıkmadan ilgilerinizi çekecektir. Filmin bu yapısı, Scarlett Johansson’a veda ederken gerçekten uygun bir formül haline geliyor. Peki, şimdi puan vermek kaçınılmaz. İşte ben de puanımı 7.5/10 olarak belirliyorum. Bu puanı daha izler izlemez düşünmüştüm, hatta hemen Eser Abi’ye yazmıştım, şahidim var!
Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?