Yukarı Çık
Bildirimler
Şu anda, yeni bir bildirim mevcut değil!

Yeni bildirim olduğu zaman tam olarak burada karşına çıkacak.

5 dakika okunma süresi

2

Castlevania’nın Son Sezonu: Bir Efsanenin Veda Dönemi

Castlevania'nın son sezonunda vampirler, canavarlara veda ederken biz de atıştırmalıklarımızla gözyaşı döküyoruz! Hazır mısınız?

admin

5 saat önce

Castlevania’nın Son Sezonu: Bir Efsanenin Veda Dönemi

Castlevania, benim için bir oyundan çok daha fazlası. O, adeta gençliğimin en karanlık köşelerinde gizlenmiş bir hazine gibi. İlk kez bir oyun oynadığımda, sanki bir vampir avcısının kalbinde atmaya başlamıştım. O zamanlar Trevor Belmont’un kılıcıyla canavarlara karşı savaşırken ki heyecanım, hala içimde bir yerlerde saklı. Çocukluk hayalim olan Oyungezer’de yazdığım ilk inceleme ile bu sevgiyi pekiştirdim. Anlayacağınız, Castlevania benim için bir nostalji kaynağı ve bu nostaljiyi sizlerle paylaşmak için buradayım. 2017’de başlayan bu macera, sonunda sonuna geldi. Yani evet, ben de gözyaşlarımı silmek için bir kutu peçete almayı düşündüm.

Castlevania'nın Son Sezonu: Bir Efsanenin Veda Dönemi

Öncelikle, Castlevania’nın son sezonunun güçlü yanlarını inceleyelim. Animasyonlar, bu dizinin en göz alıcı özelliklerinden biri olarak öne çıkıyor. Trevor’ın Morningstar’ı ile yaptığı dövüşler, izlerken içimde bir şeyler kıpırdıyor. Sypha’nın enerjik yetenekleri ve Alucard’ın çevik hareketleri, tam bir görsel şölen sunuyor. Hani derler ya, “Görmek yetmez, yaşamak gerek.” İşte bu sahneleri izlerken, sanki o dövüşlerin içinde ben de varım. O an, 8 bitlik bir karakterden çıkıp 3D bir kahraman oluyoruz!

Müzik konusuna gelirsek, ikinci sezonun ikonik Castlevania melodileri bu kez biraz geri planda kalmış. Ama merak etmeyin, tanıdık tınılar ve nostaljik ses efektleri, bu boşluğu kapatmaya yetiyor. Müzik, bir oyunun ruhudur, fakat bu sezon müzikler biraz daha mütevazıydı. Sanki müzik yapımcıları “Bu sezon biraz sessiz olalım, n’apsın?” demiş gibiydi.

Castlevania'nın Son Sezonu: Bir Efsanenin Veda Dönemi

Aksiyon kalitesine değinmeden geçemeyeceğim. Son sezonda aksiyon o kadar yoğun ki, yerinizde durmak imkansız hale geliyor. Hatta “Biraz nefes alayım” dediğinizde, bir bakıyorsunuz ki gözlerinizi ekrandan ayıramıyorsunuz. Carmilla ve Isaac’in savaşı ise ayrı bir efsane. O dövüşü izlerken, sanki kalbim yerinden fırlayacak gibi hissediyorum. Ama burada bir noktaya dikkat çekmek lazım; bu sezonu beğenmemek için bir neden yok, sanki her şey bir sinema filmi gibi işlenmiş!

Üçüncü sezon ise bana sorarsanız, serinin en zayıf halkasıydı. Neden mi? Çünkü gereksiz dramalar ve düşük tempo, izlerken beni canımdan bezdirmişti. Bu sezon, sanki “Hadi biraz da dram yapalım, izleyicileri üzelim” zihniyetiyle yapılmış gibiydi. Ama bu sezon, ekip bu hatalardan ders almış gibi görünüyor. Anlayacağınız, her kriz bir fırsata dönüşebilir!

Castlevania'nın Son Sezonu: Bir Efsanenin Veda Dönemi

Hector ve Isaac’in hikayelerine gelince, bu ikilinin karakter gelişimi öyle bir noktaya ulaştı ki, sanki yan dizisi olmalı. Isaac’ın hikayesini izlerken, kendimi onun yerine koymakta zorlanmıyorum. “Yaşasın, intikam yerine huzuru buldu!” diye sevinirken, bir yandan da Hector’un hikayesinin yanına bir “Hector’un huzuru” dizisi eklenirse fena olmaz diye düşünüyorum. Belki de kendisi bir “Vampir İkizi” gibi bir karakterle karşımıza çıkabilir!

Alucard’a gelince, burada işler biraz karışık. “Neden bu kadar karamsar?” diye düşündüğünüzü duyar gibiyim. Hani o “Şöyle yapacağım, böyle yapacağım” diyen Alucard, son sezonun başında kendini kaybetmiş gibi. Oysa ki, biz onun kahraman olmasını bekliyoruz. Ama ne yazık ki, kendisi yine de o eski haline dönmek için birine ihtiyaç duyuyor. Belli ki, Alucard’ın bir insan gibi yeniden uyanması için bir “Vampir Terapisti”ne ihtiyacı var!

Castlevania'nın Son Sezonu: Bir Efsanenin Veda Dönemi

Şimdi spoiler dolu derinliklere dalıyoruz. İlk iki sezonda, Castlevania’nın orijinal hikayeye sadık kalması kesinlikle bir artıydı. Ancak üçüncü sezondan itibaren hikayenin tutarsızlığı gözle görülür hale geldi. “Dracula nerede?” diye sorduğum anlar, beni derin bir düşünceye sürüklüyor. Hani, “Yeniden dönecek mi?” diye beklerken, o koca vampirin yeniden geri dönüşünü görmek istiyorum. Ama bu, sanki bir yanlış anlama gibi. Yani “Dracula, yeniden mi?” sorusu kafamda dönüp duruyor.

Saint Germain karakteri, üçüncü sezonda karşımıza çıktığında, “Vay be, bu adam ne kadar ilginç!” dedim. Ama sonunda, aşkı için her şeyi göze alan biri olarak çıktı. O zaman, “Aşk mı, savaş mı?” çatışmasını yaşadık. Hani derler ya, “Kalp savaşçıları” diye, işte o kıvamı bulmak zor.

Son sezonun en büyük yıldızı ise, Belmont ve Ölüm’ün savaşıydı. O dövüş, izlerken aklımda “Bu, serinin en iyi dövüşü!” düşüncesini yerleştirdi. İki süper güç karşı karşıya geldiğinde, sanki tüm dünya durdu. O an, nostaljik bir şekilde NES kontrolcüsünü elime alıp, Grim Reaper ile karşılaştığım günleri hatırladım. “Nerede o eski günler?” diye düşündüm ama o dövüş, bana o günleri yeniden yaşattı.

Kısacası, son sezon bende tatlı bir hüzün bıraktı. Yıllar içinde bu efsane seriye şans verdiği için Netflix’e teşekkür ediyorum. Belki de Castlevania, bitmiş olabilir ama kalbimdeki yeri sonsuza dek baki kalacak. O yüzden “Hadi gözyaşlarımızı silip, yeni maceralara atılalım!” diyerek bu yazıyı sonlandırıyorum.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı, ilk yorumu sen yapmak ister misin?