Eski FPS oyunlarına gönül vermiş biri olarak, burada kendimi biraz bir kenarda hissediyorum. Sanırım Doom’un “benim için en iyi oyun” şampiyonasına katıldığını söylemek, bazı oyun tutkunları tarafından linç edilme riskini artırıyor. Ama bakın, yanlış anlamayın! Doom 1 ve Doom 2 gerçekten de harika oyunlar, hatta bugünün teknoloji çağında bile keyifle oynanabilirler. Fakat, bana kalırsa, onlardan sonra çıkan oyunların Doom’un formülünü çok daha ilginç ve eğlenceli şekillerde geliştirdiğini düşünüyorum. Çok fazla kafa karıştıran ve zorlu bölüm tasarımlarına sahip olan Heretic ve Hexen, Duke Nukem 3D’nin ve Blood’ın etkileyici ana karakterleri, Strife’ın hafif RYO ögeleri ve hikâyesi gibi seçenekler, bu minvalde çıkan bazı muazzam örnekler arasında. Eğer hala bu oyunları görmediyseniz, hemen bir yerlerden bulup oynamaya başlayın, ne derler, “Hayatta bir kez yaşanır!”
Hexen’i hatırlıyor musunuz? Eğer bağımsız oyunları takip ediyorsanız, modern-retro FPS’lerin genelde Doom ve Quake’ten ilham aldığını biliyorsunuzdur. Ancak Graven isimli oyunun Hexen’den esinlendiği izlenimi, benim için durumun biraz daha farklı olduğunu ortaya koyuyor. Tanıtım videolarında gördüğüm kadarıyla, Graven, Hexen’in daha kolay ve daha sevimli bir versiyonu olmuş. Karamsar değilim, ama o eski bölümler kadar karmaşık değil. Hatta bazen kendinizi “zombilere ne kadar kafayla vurabilirim?” oyununu oynar gibi hissediyorsunuz! Zaten bu “vuruş hissi” dedikleri şey de gerçekten tatmin edici. Haydar, adını verdim ben ona, kullanması bir hayli keyifli bir silah yaratmışlar. O kadar tok sesler çıkarıyor ki, düşmanların kafalarına düştüğünde sanki “Bir daha gelme!” demek istiyor.
Bu oyun içindeki büyülü değneğe ek olarak, bir kılıç, birkaç menzilli silah ve iki büyü bulmak da mümkün. Kılıcı aldıktan sonra değneğin ne işe yaradığını unutsam da, o an düşmanları püre haline getirmek büyük bir keyif. Ancak dikkatli olmakta fayda var, çünkü düşman yapay zekâsı oldukça sıradan! Hatta bazen sizi görünce gözlerini ovalıyor gibi geliyor, “Ben buradayım işte! Ne yapacağım şimdi?” diye düşünüyormuş gibi. Neyse ki oyunun ilerleyen bölümlerinde düşman çeşitliliği artınca, “Ben buradayım!” diye fısıldayan düşmanların sayısı biraz daha fazlalaşıyor.
Peki ya Strife’ı düşündüğünüzde? Hexen’in en sevdiğim tarafı karmaşık bölüm tasarımlarıydı. Yoksa orada kaybolmak bana oldukça eğlenceli geliyordu. Graven’ın bölümleri oldukça geniş ve gizli odalar keşfetmek oldukça tatmin edici olsa da, git-gel sırasında kaybolma hissi Hexen kadar yok. Bu nedenle Graven’ı Hexen’den çok, Strife’a benzetmek daha doğru olacaktır. Oyunu oynarken düşmanların kapılara takılmasını izlemek çok komik! Hatta bazen “Ben burada ne yapıyorum?” diye kendinize sorabilirsiniz. Ancak, aklınızda tutmanız gereken görevlerin olduğu yerlerde kaybolmadan ilerlemek, heyecan verici bir macera sunuyor.
Oyun henüz erken erişim aşamasında olduğu için, birkaç teknik hata da mevcut. Öyle ki, bazen bir görevin tamamlandığına dair bir hata çıkabiliyor ve bunu çözmek için oyunu kapatıp baştan oynamak zorunda kalıyorsunuz. İşte bu da “Neredeyse aldırış etmiyorsunuz ama bir yandan da oyun neden açılmıyor ki?” demenize neden oluyor.
Şimdi gelelim en önemli soruya: Graven, iyi bir oyun mu ve satın almaya değer mi? Tüm bunları göz önünde bulundurduğumda, henüz “Hayır!” demekle yetiniyorum. Sunduğu içerikler keyifli olsa da gerçekten doyurucu bir deneyim sunmuyor. Fakat, gelecekteki potansiyelini görmek mümkün. Eğer eski usul FPS oyunlarına gönül vermişseniz, gözünüz Graven’ın üstünde olsun. Ben şahsen bu oyunun geleceğinden umutluyum!
- ARTILAR:
- Görseller ve atmosfer
- Eski usul FPS tasarımı
- Vuruş hissi
- Bölüm tasarımı
- EKSİLER:
- Oyun bozan bir iki hata
- İçerik az
- Düşmanların yapay zekâsı problemli
- Özellikle başlardaki çatışmalar çok sıkıcı ve tekdüze
ARA KARAR: Bu hali ile almaya değmez ama potansiyeli var. Özellikle eski FPS’leri özlüyorsanız gözünüz üzerinde olsun.