Vale Sangora’nın Sırları: Karanlık Fantastik Dünyada Bir Yolculuk

Vale Sangora’nın sırlarıyla dolu dünyada kaybol! Karanlık ve fantastik, ama kaybolursan seni muşmula Şarlot karşılar!

admin

2022 yılında, ünlü oyun ve sanat yönetmenlerinin bir araya gelerek kurduğu Polonyalı Rebel Wolves, The Blood of Dawnwalker adlı hikaye odaklı ve karanlık fantastik bir aksiyon-RPG oyunu ile karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Bu oyun, aynı zamanda Dawnwalker Saga serisinin ilk oyunu olacak. Sinematik fragmanı ise hayranlık uyandıracak derecede etkileyici; yapımcılar bu sefer süper kahramanlardan uzak durup gerçek tehlikeleri bizlere aktaracak gibi görünüyor. Oyunun içeriklerine dair kesitler de sosyal medya platformlarında sürekli güncelleniyor ve bu bilgilerin gizemli bir iz bıraktığı kesin. İşte burada, “Vale Sangora’nın Gizli Tarihi” adı altında paylaşılan lore kesitleri, adeta ders kitabı tadında bir deneyim sunuyor. Biz de bu potansiyel başyapıtın gizemlerini sizlere aktaralım dedik!

Kıssadan Hisse: Tek ve Gerçek Tanrı, bize merhametiyle rehberlik etsin, çünkü bu satırları yazmak bazen bana lanetler, bazen de kahkahalar getirebilir. Ne de olsa, Tanrı Şeytan’ın işlerini anlatırken, elimi sabit kılmak zor bir mesele! Ben Albertus Taurinus, Torino’dan geliyorum. Elli bir yaşımda, öyle bir maceranın peşine düştüm ki, “Hadi bakalım, bu sefer başımı belaya sokacağım!” dercesine Vale Sangora’nın yollarına düştüm. Knyaz Skender Dragosti’nin daveti üzerine buraya geldim; o, öyle kahramanlıklarla dolu bir hikayeyi kaleme almak için bir bilgin arıyordu ki, benim gibi birinin oraya gittiğini hayal edemezdi!

Öğrenim Tokyo Nasıl Olur? O kadar yıllık öğrenimime rağmen, Vale Sangora adının haritada nereye düştüğünü bulmak için haritayı ters çevirip bakmam gerekti. Yani, bu işim hiç de kolay olmayacaktı! Karpat Dağları’nın etrafında kuşatılmış bu yer, tam anlamıyla bir gizli vadi ve yalnızca yaz aylarında geçit verebiliyor. Ama işin ilginç yanı, bu dar geçitler o mevsimde bile bir hayli tehlikeli; sanki geçerken üzerimize bolca şanssızlık yağıyor! Önceki başrahibimden aldığım hayır duası ile ve biraz da fazla neşeli bir ruh haliyle, silahlı muhafızlarım ve hizmetkarlarım eşliğinde buraya doğru yola çıktım. İtalya’dan buraya varmamız iki ay sürdü ama iyi ki de sürmüş çünkü kazasız belasız geldiğimizi söylemek pek mümkün değil…

  • Herkes soğukta kalacak! Yolculuk boyunca açlık ve kurnaz kurt sürüleri peşimizi bırakmadı; üzerimize çığı çökmeye çalışırken, bu Tanrı’nın bir oyunu mu diye düşünmeye başladım!
  • Gheorghe ve Korku Rehberimiz Gheorghe, sert mizaçlı bir adamdı. Her yerde “dağ halkına adak sunalım!” diye dolanıyordu, ama ben bunları pagan hurafeleri olarak değerlendirip gülmekten kendimi alamıyordum. Oysa bugün bildiklerimi o zaman bilseydim, herhalde elimde bir keçiyle dağda koşturuyordum!

Tarzımız Yüzyıllık: Harabe ve Medeniyet Yolculuğumuzun çoğu kısmında medeniyete dair pek az iz görebilmek, insana garip bir huzursuzluk veriyor: Çoban barakaları, ulaşırken karnı aç olan güneş… Ancak, Vale Sangora’ya yaklaşırken, bodur çamların arasında, devasa bir taş blokla karşılaştım. “Bu ne ola ki?” diye düşünürken, rehberim bana karanlık bir bakış attı. Sonunda ona para teklif ettim, fakat o sırları hakkında konuşmayı pek sevmiyordu, anlaşılan burada mesele, kaybolmuş bir tarihti!

Testereci ve İhtişam Svartrau’ya vardığımda, o ne ihtişamlı katedral, o ne görkem! Kayalıklar üzerinde yükselen Greifberg Kalesi, sanki bir kötü rüyalar yeri gibi duruyordu. Ama neden buraya yerleşmişki insanlar? Aha, gümüş! Hemen yanında böyle bir bereket varken kimse yerinden kalkmaz ki! Kayalık yamaçlar madencilikle delik deşik olmuştu; tam bir kahramanlar hikâyesi!

Şehirlerin Melankolisi İlk günlerimde Svartrau sokaklarında duyduğum dillerin çeşitliliği de bir hayli şaşırtıcıydı. Rumence, Almanca, Macarca, İbranice ve aklınıza gelebilecek her Slav lehçesi. Baktım burada her şey bir Babil Kulesi gibi ama bir yandan da bu kadar çeşitli insanlar arasında neler olabileceğini merak ederken, bir kaç eski hikaye de canlandı. Açgözlülüğün yaratacağı sona pek hazırlıklı değilim, bu yüzden hayal gücümde bir o kadar karanlık bir gelecek var!

Tanrı her birimize bir şeyler bahşedebilir, ama açgözlülükten ne nefret ediyor! Hele bir gece, Svartrau’yu sarmalayacak olan gölgelerin nasıl bir ceza getireceğini umutla bekliyorum. Kim bilir, belki de sabah olurdu ve ben sabahın erken saatlerinde korumalarımı bir çiğ taneleri gibi kaybederdim!

İlgili Gönderiler

Exit mobile version