Mental sağlığımız, fiziksel sağlığımızdan daha karmaşık bir yapı sergileyebilir. Bu karmaşıklık bazen bizi o kadar bunalır ki, kendimizi bir video oyunu dünyasında kaybolmuş gibi hissedebiliriz. Biz farkında olmasak da, bilinçaltımızdeki derin düşünceler ya da gizli korkular yüzeye çıkma fırsatı bulabiliyor. Ancak bu yolculukta oyunlar belki de en ilginç yardımcılarımız. Video oyunları, yalnızca eğlence değil, aynı zamanda dinlenme, kendimizi keşfetme ve bazı içsel meselelerle yüzleşme alanları da sunuyor. Düşünün bir kere, sıkıcı bir günün ardından nasıl da birkaç saat boyunca o oyun dünyasında kaybolduğumuzda, gerçeklikten tamamen uzaklaştığımızı! İşte tam bu noktada video oyunlarının sunduğu katarsis olayı devreye giriyor. Oyunun yoğun ve interaktif yapısı, içsel yaralarımıza merhem olabiliyor. Ama dikkat, bir süre sonra bu kaçış da alışkanlık haline gelebilir!
Şimdi gelin, bu oyunların insan psikolojisi üzerindeki etkilerini biraz derinlemesine inceleyelim. Yani oyunların dünyasına dalmadan önce başlayalım; dikkatli seyredin, çünkü burada hem eğlenebilir, hem de düşündürücü deneyimler yaşayabiliriz. Video oyunlarıyla ilgili yapılan araştırmalarda, katılımcıların büyük bir yüzdesi, oyun oynamanın stressiz ve keyifli bir çıkış yolu olduğunu belirtmiştir. Peki ama neden? Belli ki gerçek dünyadan uzaklaşma isteğimiz, çeşitli zorluklarla yüzleşme isteğimize engel olabiliyor. Tıpkı benim Batman: Arkham City oyununda yaşadığım gibi! Oynamaya başladığımda, kendimi yavaş yavaş bir kahraman gibi hissetmeye başlıyordum; o kadar ki, gündelik sorunlarım sanki zombi ordusu kadar uzakta kalıyordu.
Burada dikkat etmemiz gereken kritik bir nokta var: Oyunlar bir “mola” aracı olabileceği gibi, “kaçış” aracına da dönüşebilir. Bu dönüşüm, çoğunlukla problemle yüzleşmek yerine bireyi yalnızca oyalayıcı bir reparatife dönüştürmektedir. Buradan da yola çıkarak, oyun bağımlılığı ve onun getirebileceği sorunlardan konuşmak kaçınılmaz hale geliyor. Bu noktada Harvard Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırma, fazla video oyununun kişide depresyon ve anksiyete gibi sorunları artırabileceğini gözler önüne seriyor! Hemen hemen hepimiz pandemi zamanında evlerimizde kapana kısılmışken, oyunların sunduğu sanal dünyalarda sosyalleşmeye çalıştık. Ancak dikkatli olmalıyız; çünkü sosyalleşmenin, insan ruhu için hayati bir gereklilik olduğunu unutmamak gerekiyor.
Şuan belki de aklınızdan şu geçiyor: “Oyunlar mental sağlığımıza nasıl yardım eder?”, değil mi? İşte burada devreye, professionel terapistlerin game development ile birleştiği harika bir nokta giriyor! Oyunlar, terapilerde etkin bir araç haline gelmeye başladı. Örneğin, sanal gerçeklik (VR) oyunları, korkuları yüzleşmek için bireylere sunulan yeni ve etkili bir çözüm sunuyor. Örümcek korkusu olan bir bireye, VR gözlüğü takıp, gerçek hayattan farksız bir macera yaşatmak, gerçekten ilginç bir deneyim olabiliyor. Ya da gamification (oyunlaştırma) kullanarak, sıkıcı olan görevlerimizi daha ilgi çekici hale getirebiliyoruz! Evet, artık sadece tadını çıkarmakla kalmıyoruz; aynı zamanda ruhsal sağlığımıza da bir adım daha yaklaşabiliyoruz.
Yetişkinlerde olduğu kadar çocuklar için de oyunların terapötik etkisi büyük. Örneğin, çocuklara Minecraft gibi oyunlar üzerinden grup terapisi yaptırmak, hem eğlenceli hem de öğretici bir yöntem olarak öne çıkıyor. Oyunlar burada sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda bir öğrenme ve sosyal etkileşim aracı işlevi görüyor. Şimdi, video oyunları dediğimizde aklımıza gelen “başarılı” oyunlardan biri olan Dark Souls serisini düşünelim. Bu oyun, zorluğu ile ünlü olsa da, aslında pes etmemek, sabırlı olmak ve akıllıca düşünmek gibi değerli dersler sunuyor. Oynamadan bile bu dersleri hayatımıza uygulamak mümkün!
Şimdi de oyunların mental hastalıkları nasıl ele aldığını inceleyelim. Ne yazık ki, bazı video oyunları bu konuya yüzeysel bir bakış açısı getiriyor. Kötü karakterlerin arka plan hikayelerini oluşturmak için bazen mental rahatsızlıklar çaresizce kullanılıyor. Ancak, her oyun bunu eğitici bir şekilde yansıtmıyor; bu duruma özel de bir dikkat gerektiriyor. Örneğin, çok sevdiğimiz bir yapım olan Hellblade: Senua’s Sacrifice, ana karakteri Senua’nın işitsel halüsinasyonlarıyla yıllar boyunca nasıl mücadele ettiğini muazzam bir şekilde işliyor. Oyun boyunca biz de Senua ile birlikte bu sesleri duyuyoruz ve onun içsel çatışmalarına tanık oluyoruz.”
Bir başka muazzam örnek ise Spec Ops: The Line. Ana karakter Yüzbaşı Martin Walker, Dubai’deki kurtarma görevine gittiğinde başına gelen travma sonrası yaşadığı değişim, PTSD’yi (Posttravmatik Stres Bozukluğu) ele alıyor. Walker’ın oyun içinde geçirdiği değişim, karar verme yetisinin kaybolması ve yaşadığı travmanın etkilerini çok net bir şekilde gözler önüne seriyor. Hadi takvimlerimizde stres dolu günler koyalım ve bir an önce tekrar eğlenmeye devam edelim!
Tüm bu oyunlar ve karakterler bizlere bir şey öğretir: Hayatta zorluklarla karşılaşmak kaçınılmazdır, ancak bunlarla başa çıkmada bizim tutumumuz önemlidir. Eğer tüm bu yazılanları bir kenara bırakıp tamamıyla göz ardı etmeyi seçersek, tabii ki bu bizi önemli sorunlarla karşı karşıya bırakabilir. O halde eğer bir rahatsızlığınız olduğunu düşünüyorsanız, uzman birine danışmayı unutmayın. Bu konuya basit bir bakış açısıyla yaklaşmak, çoğu zaman tehlikeli olabilir. İşte bu yüzden, mental sağlığınız hakkında daha fazla bilgi almak için aşağıdaki adreslere göz atmayı unutmayın:
- Sağlık Bakanlığı Toplum Ruh Sağlığı Merkezi (TRSM) adresleri
 - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Psikolojik Danışmanlık Merkezleri
 - Ankara Büyükşehir Belediyesi Psikolojik Danışmanlık Merkezleri
 - İzmir Büyükşehir Belediyesi Psikososyal Destek Hizmeti